Dün kadim dostlarımdan birisi, watsup'tan görüntülü olarak bağlanıp, Amerika televizyonlarında yayınlanan ve ortalığı yakıp yıkan, son trend programlardan birini izletti bana. Gözlerime inanamadım. Kim kimin sevgilisiyle, karısıyla, kocasıyla birlikte olmuş, bitmiş ya da devam ediyorla işleyen bir reality showu. Son zamanlarda çok modaymış Amerika'da, iyi reyting alıyormuş. Zaten izlenmese ikinciyi yapsalar bile üçüncüyü yapmazlar bu medyanın insanlık katilleri. Alkışlayan, yuhalayan, tezahürat eden seyirciler de var stüdyoda üstelik canlı yayın bu. İran ve Türkiye üzerinden sosyolojide Seyircinin keyfine diyecek yok; vur, tokat at çevre ya da yarı çevre denilen, buna göre diye bağırıyorlar. Kadınlar birbirini tokatlıyor, erkekler birbirini tekmeliyor. Ben hiç televizyon izlemem uzun yılardır, televizyonun bulunduğu mekanlardan da ayrılırım sessizce. Yine de size anlatmak için bir süre izleyip, katlandım bu rezalete diyebilirim. az ya da çok sömürülen ülkelerin insanları bu durumda idiler. Bu yüzden Amerika kendi boş kafalı insanları yüzünden, bu çevre ya da yarı çevre ülkelerinden "beyin göçü" yolu ile, kendini kurtarmaya çalıştı. Nasılsa bu ülkeleri sömürüp, birbirine kırdırıp paraları cebine indiriyor, para sıkıntısı çekmiyordu. Ta ki bugüne kadar... Bundan 20 yıl önce bir kitap okumuştum. "Amerika-Türkiye- İran hattı" bulabilirseniz illaki okumalısınız. Hatta bir kaç yazımda da bahsetmiş olmalıyım. Kapitalizmin ilk uygulama yeri olan Amerika'da devlet, işi olan ve çalışan her vatandaşına şunu demek istiyor ve de sağlıyor: "Al bu senin maaşın! Bu araban! Bu evin! Akşamları otur elinde bir bira, televizyonunu izle! Hafta sonları çocuğunu, karını al balik tutmaya git! Olmadı AVM'ye git, karın alışveriş yapsın, çocukların eğlensin, sen de bilardonu oyna! Oh ne güzel hayat! Sen işine bak! Etliye sütlüye karışma! Kitap okumakla vakit kaybetme! Düşünme! Kafanı çalıştırma! Siyasete bulaşma!"... Liste uzayıp gider hepinizin bildiği gibi. Aslında şimdi tüm ezberleri bozuyorlarsa da tam da bugün başlamadı bu. 1965-1980 yıllarında doğan "X" kuşağı le başlayıp, kendini yok sayan, kültürle büyütülen ama kültür yozlaşmasına göz yumdukları X kuşağının çocukları ile, yani "Y" kuşağı ile hız kazandı. 2000'li yıllarda bazı karanlık güçlere kapitalizm de emperyalizm de yetmez oldu kısacası. Kendi içlerinde bile gruplara bölündüler. Bugün sokaktaki sıradan bir Amerika vatandaşına Hindistan'ın yerini sor bilmez! Bosna'yı hiç duymamıştır! Orta Doğu'da kendi ülkesinin çevirdiği dolaplardan haberdar olmayı bırakın, Vietnam'a giden kendi gençleri üzerinde uyguladığı aşı deneylerinden, Pentagon'un yaptığı insan katliamlarından haberdar olmayı bırakın, ne sera gazlarını, ne de iklim değişikliklerini, nükleer savaş hazırlıklarını işitmemiştir bile. Onun hayatı yolundadır. Ve fakat, standartlarını korumak, bir üst model araba alabilmek, komşuları gibi çocuğunu bir üst sınıf okula gönderebilmek, karısının alışveriş çılgınlığını karşılayabilmek için daha fazla çalışmalı, daha fazla mesai yapmalıdır. Türkiye ve İran, benzer ülkelerdir. Buralarda savaş eksik olmaz. Ekonomileri hiç bir zaman yoluna girmez. Kimse güllük gülistanlık yaşayamaz. Kitap okumak zorundadır dünyayı daha çok tanımak için. Üniversiteyi bitirmek zorundadır hayata tutunabilmek için, ya savaşın içindedir hep, ya da savaş ekonomisinin içindedir. Bazıları sıradan kapitalizmle, dünyaya silah satıp, birbirine düşürüp helikopter, uçaksavar, top, tank satmakla yetinirken; bazıları ise bir taraftan çeşit çeşit uyuşturucularla çocukları, gençleri tüketip, bitirip; kansere çare bulunduğu halde ilaç endüstrisinin acımasız dünyasında, insanların sağlığı ile rus ruleti oynayan para babaları haline geldiler. Diğer bir gruba ise bunların hiç biri yetmiyordu. Onlar bütün dünya insanlarını tek bir otorite altında toplayıp, onların kanından, canından, etinden, sütünden, postundan yararlanmak kısacası aldığı her nefesi kiraya vermek, vergisini almak istiyorlardı...Ve istemeye de devam edecekler....Sonuna kadar da gidecekler... En çok kullandıkları yöntemleri herkes biliyor. Basın, Medya, televizyon, sinema, müzik kısacası medya endüstrisi. En sevdiğimiz filmler ile müziklerle subliminal denilen bilinç altı mesajlarla, 25.kare gibi bir çok yöntemle zihin kontrolleri yapıyor, tüm dünya insanlarını uyuşturuyorlar. Başka bir yazımda yazmayı planladığım, sigara, alkol bağımlılığına neden olan dopamin salgısı ile teknoloji, sosyal medya, internet bağımlısı yaptılar hepimizi. Telefonlarımız olmadan yaşayamıyoruz.... Yakında, çok yakında hepimizi çiplendirecekler. İster isteyerek ister zorla. Bütün dünya insanlığı uyanmak zorunda elbette ama önce bizden başlayacaklar. Çevre ve yarı çevre ülkelerden. Doğunun ve Ortadoğu'nun gelişmesine izin vermedikleri ülkelerden yani. Sosyal medyayı kullanıp ön deneme yaptıkları, bir gecede "ARAP BAHARI"nı başlattıkları coğrafyanın insanlarından. Biz çocukken, "Uzay Yolu" ve "Uzay 1999" gibi diziler vardı. 3D telefonları, otomatik açılıp kapanan kapıları, uzay gemilerini, parmak izi ya da gözün irisi ile açılabilen şifreli sistemleri, şu anda hatırlayamadım bir çok teknolojik şeyi sinema filmlerinde ve dizi filmlerde görüyor, inanamıyorduk. Şimdi biliyorum ki, o zaman bile bunların tümünü bulmuşlar, ama insanların bilmesine izin vermemiş, sattıkları teknolojiler eskidikçe, yeni teknolojileri ile sahaya inmişlerdi... Şimdilerde.. " Black Mirror" fırtınası var. Dikkatli bakan gözlerin rahatlıkla görebileceği; son moda reality showlarin arka planını bile anlayabileceğiniz, arka planında bekleyen karanlık güçleri bile görebileceğiniz; nefes aldığınız sürece ya kurallara uyup gün boyu bisiklet pedali çevirerek yaşayabileceğiniz; ya da ölerek onlara bir başka eğlence çeşidi sunacağınız... Bu yüzyıl içinde, çıkaracakları salgın hastalıklar veya nükleer savaşlarla; ya ölümü ya da esareti seçmek zorunda kalacağınız anlatıyorlar... Hatta son sezonda sizi kendi filmlerinin, senaryolarının içine bile alıyorlar... Çok hoşlanıyorsunuz bundan çok! (Bill Gates'in son mektubunu ya da Stephen hawking'in son yazdığı kitabı okumanızı öneririm). Sonuç mu? Sonuç şu... Kendimize gelelim!!!... Kim bilir? Belki hala bir şansımız vardır....
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU