İnsanlığın Ezoterik Tarihinin köklerinin dayandığı Atlantis’le birlikte iki ana kaynaktan biri olan Kayıp Kıta Mu, hayal bile edemeyeceğiniz kadar eski, insanlığın ilk Ana Vatanı olan, medeniyetlerin ilk harfinin yazıldığı yer olarak, elli yıldan fazla bir zaman boyunca, gezegenin her yerini tek tek dolaşıp araştıran Albay James Churchward tarafından kanıtlanmış ve tek tek belgelenmiştir.
Aynı adla yazıp çıkardığı kitaptan sonraki ise birincinin devamı niteliğindeki “Batık Kıta Mu’nun Çocukları”dır.
1930’lu yıllarda, Türklerin ve Anadolu insanının kökleri ve atalarıyla inanılmaz bir merakla ilgilenen, tam o sırada kitaplardan haberdar olan Atatürk, kitapları getirtip, aynı anda 60 çevirmene paragraf, paragraf çevirtmiş ve belgelerin doğruluğundan emin olmak ve kontrol etmek için, Tahsin Mayatepek’i Meksika’ya, ateşe olarak, Maya uygarlığını araştırmaya göndermiştir.
Hatta Maya dili ile Türkçe arasındaki müthiş benzerlikleri bulan Tahsin Bey’e Atatürk, Maya dilinde “tepe” anlamına gelen Tepek’i kullanarak Mayatepek soyadını verdi ve konuyla ilgili merakı artıp Türk Dil Kurumu’nu kurdu. Mayatepek Mayalar ile Türklerin Şamanik kültürleri, sembolleri, dansları, bazı ritüelleri arasında inanılmaz benzerlikler bulup belgeledi ve 3 defter içinde toplayarak Mustafa Kemal Atatürk’e verdi. Türklerin kökeninin Orta Asya’ya dayandığından emin olan Atatürk, Orta Asya halklarının kökeninin nereye dayandığını merak ediyordu ve defterlerin üzerinde Mustafa Kemal’in kendi el yazısıyla tuttuğu notları ve çalışmaları olduğu halde 3 defter yıllarca ortadan kaldırılıp Türk Dil Kurumun’da 1970 yılına kadar saklandı, ancak daha sonra 2000 li yılların başında, sadece iki defter olarak ortaya çıkarılan belgelerden, üçüncü defter sırra kadem bastı.
12.000 yıl önce, üzerinde yaşayan 60 milyon insanla birlikte Pasifik Okyanusu’na gömülen büyük bir kıta olan Mu, Kuzey ve Güney Amerika, Mısır, Hint, Babil, Uygur ve Anadolu medeniyetlerinin de kökenini oluşturur. Bunlarla ilgili en büyük belgeler olan “Naakal Tabletleri”, Uygurların ilk merkezlerinin kalbini oluşturan Tibet’teki tapınakların en ıssız köşelerinde korunup, saklandılar.
Rozetta taşı adı verilen ve diğer başka tabletlerde de, taştan ve betondan yapılmış devasa kentlerden söz edilir. Çok güzel çanak çömlekler, harika bir estetikle yapılmış fresk resimler, ancak bugün, günümüzde rastlanabilecek nitelikteki teknolojiyle yapılmış değerli taştan süs eşyaları ve şu an da bile ancak New York’taki vitrinleri süsleyen, göz alıcı mücevherler Mu’nun ve Atlantis’in batmadan önceki, inanılmaz gelişmiş teknolojilerinin birer belgesi niteliğindedir. Bermuda Şeytan Üçgeni denilen bölgede onlarca uçağın düşmesi ve hatta araştırmak üzere giden onlarca geminin kaybolması, hala suyun en derinlerinde kalan Atlantis’in manyetik çekiminin nedeni olarak sırrını korumaya devam ediyor.
Yine Hindistan’da bulunan tabletlerin Naakaller tarafından Mu’dan buraya taşındığı biliniyor.
Kitaptaki, Mu’nun batış nedenleri, yönetim biçimleri, son yüzyılda kullanılmaya başlanan güneş enerjisinin aydınlatmada kullanımı, Atlantis ve diğer kolonilere ait belgeler Atatürk tarafından altı çizilerek okunmuş, işaretlenmiş ve yanına Notlar da alınmıştır, bunlar Anıtkabir’de sergileniyorlar hala.
Atlantis, Mu kıtasının en büyük kolonisi olarak, Grönland ve İrlanda’yı kapsayarak, Güney Amerika’ya kadar uzar ve bugünkü Amerika’nın doğusundadır. Mu kıtası ise, Amerika’nın batısındadır. Mu ve Atlantis kozmik bir bağ içindedir ve yükselişleri de, çöküşleri de birbirine paralel olmuştur. Bütün insanlığın uygarlık tarihi bu iki büyük merkezde doğmuş, buradan yayılmış ve diğer kıtalara dağılmıştır.
Bu büyük medeniyet merkezleri batmadan önce, Atlantis’ten göçenler Eski Mısır medeniyetini, Mu’dan göçenler ise, Uygur medeniyetinin temelini oluşturmuşlardır. Bugün piramitlerin sırrının Atlantis’ten Mısır’a göçen Atlantis’in çocukları olduğu düşünülüyor. Uygur göçleri de, Hindistan’a, Çin’e, Afganistan’a ve İran üzerinden Anadolu’ya yayılırken Mu bilgeliği de taşınmış oldu böylece.
İşte buradaki, en çarpıcı detay Anadolu toprakları ile ilgili ve bir çeşit Anadolu’yu Anadolu yapan sihrin, büyünün sırrı diyebilirim. Çünkü Anadolu, hem Atlantis’ten hem de Mu’dan göçenlerin birleşip, harmanlandıkları tek bölgedir. Ege Denizi’nden, İskenderiye’ye kadar olan bölge çok önemli bir kavuşma noktası olmuştur. Mu’nun bilgeliği ve Atlantis’in teknolojisi buraya göç etmiştir. En büyük kozmik göç Anadolu’ya getirdikleri psişik nitelikler ve kodlamalardır. Kalıtımsal olarak getirilen psişik ve ruhsallık, DNA’larla Anadolu insanına yüklenmiştir ve kim ne yaparsa yapsın bu kalıtsal özellik, bir gün bir şekilde, yolunu kaybetmiş insanlığa bir ışık olacaktır…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU