Bir iş gezisi için Polonya’daydım geçen hafta. Akşam olup hava karardığı an da attım kendimi oteldeki odama, hemen uyumak istiyordum ki çekmece de turistler için bırakıldığını düşündüğüm ingilizce bir roman buldum. Yanıma aldığım kendi kitabım da olmasına rağmen, inanılmaz keyifli ve etkileyici bir destanın ortasındaydım artık, elimden bırakamadım, getirip burada bitirebildim ancak.

Ülkesi haritadan silinmiş, yerle bir edilmiş, Rusya, Prusya ve Avusturya arasında paylaşılmıştı. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’ndan önceki Anadolu gibi. Küçücük cüssesi ile koskocaman Alman İmparatoru Wilhelm’e mektup yazdı ve ona Polonya’dan çekilip, çıkıp gitmesini söyledi.

Polonya’nın efsanevi yazarı HenrykSienkiewicz, Polonya halkının sevgilisi oldu böylece… Ülkesinin bağımsızlığı için verdiği mücadele ve 1905 de ” QuoVadis” ( Latince: Nereye gidiyorsun) adlı kitabıyla aldığı Nobel edebiyat ödülüyle ünü yayıldı.

Kitap, “QuoVadis Destanı” ile başlıyor ve masalımsı bir anlatımla bütün Avrupa’nın en çok okunan kitaplarından biri oluyordu.

Leh yazar HenrykSienkiewicz I. Yüzyıl Roması’nda yaşanan zulmü, zulme karşı destansı direnişi anlatıyordu.

Hikaye şöyle başlıyordu…

Hristiyan olduğu için, annesini bile kendi elleriyle öldüren, inanılmaz işkencelerle toplu katliamlar yapan Roma İmparatoru Neron’un zulmünden kaçan Aziz Petrus, yolda, çarmıha gerildikten sonra, üçüncü gün mezarından kaybolan Hz. İsa ile karşılaştı. Hz. İsa’yı son kez sırtında çarmıhı ile Golgotha Tepesi’ne tırmanırken görmüştü. Hz. İsa’ya ” QuoVadisDomine”, ” Nereye gidiyorsun efendim” diye sordu. ” Roma’ya gidiyorum” dedi Hz. İsa ” Çünkü sen benim kurtardığım insanları bırakıp kaçıyorsun, o yüzden ben yeniden oraya gidip, çarmıha gerileceğim”…

O, İsa’nın en inançlı havarisi idi. Filistin’de İsa’yla birlikte yargılanmış, Kral Herod tarafından ölüme mahkum edilip, Antakya üzerinden Roma’ya gitmiş, yirmi beş yıl İsa’nın öğretilerini yaymış, insanlara anlatmıştı. Son Yemek’te İsa ona gün doğmadan ve horoz ötmeden, kendisini üç kez inkar edeceğini söylediğinde, ” Bunu sana herkes yapsa bir ben yapmam” demişti. Ama İsa tutuklandığında onun yandaşı olmadığını söylediğinde horoz ilk defa, onu hiç tanımadığını söylediğinde ikinci defa, görmediğini söylediğinde üçüncü defa ötüyordu. Yine sırtında onu haçla sürüklenirken gördüğünde, kalabalığın arasında kayboluyordu.

Bu defa Aziz Petrus, Roma’dan kaçarken yakalandığı İsa’dan utanıyor ve Roma’ya geri dönüyordu ve sonrasında Neron’un emriyle ölüme mahkum edildiğinde, çarmıhta ölmek istedi İsa gibi. Baş aşağı çarmıha gerilerek öldürüldü.

Aziz Petrus’un korkuları ve kahramanlıklarını anlatarak başladığı kitabını yazarken, bir gün kendi kahramanlıklarının da dillere destan olacağını bilmiyordu mutlaka Henryk Sienkiewicz. Tıpkı Che gibi ya da Fidel Castro gibi. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi ya da silah arkadaşları gibi.

Gerçi onları kimseyle kıyaslamak mümkün olamaz ve böylesi kahramanlar Churchill’in dediği gibi yüz yılda bir tane çıksa da, hiç bir kahraman kahramanlığını, öyle olmak için yapmaz. Hiç bir hesabı kitabı yoktur onun, en rafine biçimiyle atlayıverir öylece ortaya, gözü kara olduğu için kahramandır zaten. Sırtında taşıyıp da başkalarına veremediği huzuru, güveni, cesareti en büyük yük sayarlar. Toplumsal acıları ve tehditleri olduğu kadar, bireysel acıları da asla hakir görmezler. Karanlıkta bile görebilen insanlardır, ya da farketmez, yine de el yordamıyla girişirler işe.

Kahraman olunmaz aslında, kahraman doğulur. Bir doğuştan kahramanın, Aziz Petrus gibi korkuları da olsa, son kerte yine iner yüzündeki korku maskesi ve en derinlerinde bir yerlerde gizlediği cesaret beliriverir en pırıltılı haliyle. Yani kısacası, cesur da doğsa, sonradan da olsa her zamanın ve her mekanın kahramanları vardır, dünya onların hikayeleri üzerine kuruludur.

Dünya bu hikayelerle doludur ama bu toprakların hikayeleri daha bir çılgın, daha bir delidir. Buranın insanları sabırlıdır. Kuzeyde, güneyde, doğuda, batıda işgal edilmeden kötü niyet aramaz, ağzındaki lokmayı çalsalar sesini çıkarmaz, saftır ama salak değildir, zekidir ama zekasını kötülükte kullanmaz. Yoksul bırakılır, sömürülür, yoksun bırakılır, kedinin fareyle oynadığı gibi oynanır yine de iyimserdir.

Yine de biz…

Ne kadar yoksun ve yoksul da olsak, içinde bulunduğumuz coğrafya yüzünden, batının batı insanlarına sağladığı haklardan mahrum da bırakılsak, insanca yaşamamız çok da görülse. Bu coğrafya, onların yüzünden, onlar mutlu ve zengin, güvende yaşasın diye, her an ve her saniyemiz belalara da gebe olsa, karanlık lanet gibi çökse de, batının çöp yığınları Anadolu’nun duvar diplerinde yığınlar oluşturup, hatta kendileri yetmeyip, Orta Doğu’nun dayanılmaz kokular yayan pisliklerini bizim bahçelerimize yıksa da…

Cesaretin en derin kuytulardan yükselip ete kemiğe bürünmesi, bir hayal gibi görünen özgürlüğün tadının, kokusunun, kahramanlar tarafından bir arkadaşını tanır gibi tanınıyor olması, içlerindeki inancın bir insanın yapabileceği en büyük deliliklerden öte, destanların yazılması her çağ da ve zaman da görüldü ve görülse de. Bu toprakların suyu ve havası başka yerlere benzemediği ve yüzyıllardır kan ve gül içinde yaşamayı öğrettikleri için, bu toprakların kahramanları da başkadır.

Artık biz bu insanların, gölgelerimizde gezinmesinden yorulduk, birliğimizin bütünlüğümüzün karanlık bölgelerine sinsice sokulmalarından, görünmeyen yaralarımıza dokunmalarından, eski bildik yaralarımızı kanırtmalarından yorulduk. Yaraları iyileştirmenin bir yolu ya da yolları olmalı. Bütünüyle kişiliksizleştirilmek adına, ekonominin karanlık güçleri tarafından pompalanan sahte yardımlardan, timsah gözyaşlarından yorulduk.

Kurtuluş Savaşı’nın “Şu Çılgın Türkler”i gibi keşfedilmeyi bekleyen huzursuz kahramanları bitmez bu toprakların… Dedim ya!… Bu topraklar başka…!!! Bu toprakların doğuştan kahramanlarını hiç anlatmıyorum bile…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU