Beyaz Zambaklar Ülkesi’nden, Finlilerin ve Lapanların diyarı, Baltık Denizi’nin kızı Finlandiya’dan sevgiler.

Pazar meydanından (Market Square) her saat başı kalkan vapurlardan birine atlayıp Suomenlinnan Adası’na gittim bugün. Keşke kış olsaydı da, donan Kuzey Denizi üzerinden yürüyerek gidebilseydim diye hayıflanmadım da değil. Gerçi zaten kışın vapurla geçerken bile binlerce buz parçası yüzünden sallana sallana geçebiliyormuşsunuz adaya. Yolda onlarca adanın önünden geçmeden önce, denizden baktığınız Helsinki manzaralarına doyabilmek mümkün değil.

Unesco Dünya Mirası içinde yer alan Suomenlinnan Adası (kalesi) 6 ayrı adadan oluşuyor ve birbirine köprülerle bağlı. Yüzlerce Finlandiya adası içinde en önemlisi ve illaki görülmesi gereken yerler arasında. Aynı Finlandiya’nın tarihi gibi bu ada da bir zamanlar İsveç Krallığı’nın sonra da Rus Çarlığı’nın hükümdarlığı altındaydı. Finlandiya’nın özgürlüğü ile birlikte Fin ordusuna geçti. Adadaki tarihi kalıntılar ve doğanın iç içe geçişindeki ahenk, yürüyüş patikaları ve köprüler dahil her karış yer benim en sevdiğim şekilde yosun bağlamış ve yeşilimsi renkte. Adanın tepesindeki topların ve tarihi mezar kalıntılarının, hobbit evleri görünümündeki yosun kaplı sığınak evlerin ve uzun tünellerin arasından geçip Kral Kapısı’na varıyorum. Burada sonsuza dek kalmak istesem de, artık dönüşe geçmeliyim diyorum içimden ama her kareyi tekrar tekrar doldurmak istiyorum gözlerime bir çocuk neşesiyle. Tarihin mi kokusunu çeksem içime, mis gibi Kuzey Denizi’nin mi yoksa yosun bağlı Kayalıkların mı karışık ama keyifli dönüş yoluna düşüyorum artık. Buradan limana kadar yaklaşık 1.6 km. daha yürümem gerekecek. Buz gibi esen sert rüzgara karışan caz ve blues, hatta başka bir yerden kulağıma çalınan klasik müzikle, küçük bir kafeden gelen vanilyalı kurabiye ve tarçınlı bitki çaylarının kokusu keyfimi yerine getiriyor. Cafe Vanilya’da küçük bir mola verip limana dönüyorum.

Nordik ülkelerin en küçüğü olan Finlandiya’nın para birimi Euro. Ve bütün Nordik ülkeler gibi inanılmaz pahalı bir ülke olmasına rağmen refah düzeyi oldukça yüksek. Sonbahar ve kış aylarında saat 14.30’da hava kararmaya başlıyor neredeyse ve yeme içme mekanları hariç her yer saat 16.00 da kapanıyor.

Senato Meydanı’ndaki şehrin simgesi olan Helsinki Katedrali neredeyse Paris’in ünlü Sacre Cure Katedrali’nin aynısı gibi görünse de, Nordik bir mimaride yapılmış. Merdivenlerden yukarıya çıktığınızda, Senato Meydanı’nı çevreleyen Senato Binası, Sederholm Evi, Helsinki Üniversitesi ile birlikte, içinden saatlerce çıkmak istemediğim Pascal’ın orijinal matematik çalışmalarının olduğu, Edgar Allen Poe’nun el yazması şiir kitaplarının ve binlerce orijinal kitaba dokunabildiğiniz Helsinki Ulusal Kütüphanesi’nin olduğu muhteşem bir manzaranın ortasına düşüyorsunuz.

Helsinki Katedrali’nin içi de, tıpkı Helsinki’deki ve Kopenhag’daki tüm katedral ve kiliseler gibi Latheran özellikler taşıyor. Ne bir kabartma, resim ya da rölyef, ne de bir süsleme var. Yalın ve sade. Mihrap’da tek bir boyama ve İsa’nın çarmıhtan indirilişini anlatıyor.

Neredeyse hiç turistik bir yer olmayan ve 610 bin nüfusu olan Helsinki’de vapur bile sadece Çinli turistlerle dolu. 15 dakika süren yolculukta bile inanılmaz gürültü vardı.

Helsinki’de Danimarka’nın tersine bir tane bile bisiklet göremezsiniz sokaklarda. Burada bisiklet neredeyse hiç yok.

306 tane adaya sahip göllerle ve soğukla, kış aylarında buzlarla kaplı Finlandiya’da, balığın her çeşidi inanılmaz lezzetli, burada tütsülenmiş somon balığına ve somon balığı çorbasına doyarsınız. Burada her restaurantta bulabileceğiniz berry soslarıyla aromatize edilmiş ve berry çeşitleriyle servis edilen ren geyiğini, daha önce Kitzbuhel’de, Mont Blanc’da da denemiş olmama rağmen hiç bu kadar lezzetli bulduğumu hatırlamıyorum.

Dünyada, özellikle Avrupa’da her gördüğüm şapel, kilise ya da katedralin mutlaka içine girmeye, incelemeye, havasını solumaya, dinginliğini ve enerjisini deneyimlemeye, varsa ayinleri ya da klasik müzik konserlerini, kilise müziklerini dinlemeye çalışır ve çok da keyif alırım. Ama bu Helsinki’de hayatımda hiç rastlamadığım inanılmaz ilginç ve bir o kadar da muhteşem iki kiliseye rastladım ve yazı ne kadar uzarsa uzasın bu ikisini anlatmadan Helsinki’yi kapatmam imkansız.

Temppeliaukio Kilisesi (Rock Church), devasa bir granit kayanın içine oyulmuş, muhteşem bir mimari dizayna sahip, yüzlerce mimari dergiye esin kaynağı olmuş, dünyanın en ilginç müzelerinden birisi adeta. Etkileyici atmosferiyle, müthiş bir akustiğe sahip kilise, Helsinki’de turistler için en popüler mekanlardan birisi. 1996’da Timo ve Tuomo kardeşler tarafından radikal bir planla, kayaların arasına oyulup yerleştirilen kilise, Helsinki’nin en ilgi çeken düğün kilisesi ve kültürel manzaralarından. Oval yapıdaki kaya kilisesi tamamen yol ile aynı seviyede, ama çıplak kayadan duvarlarla çevrili kilisenin tepesi, yine bu tepeye uzanan duvarların tam ortasında oyulan, 24 metre çapındaki bir delik kubbeden gelen natural gün ışığıyla aydınlanıyor tamamen. Işığın salona ve sunağa vuruşundaki ahenk, buz çağından kalma kaya duvarlarındaki izleri, haklı olarak izlenimci genç ressamların en büyük ilgi odağı yapmış kiliseyi.

Bir diğer kilise ise en az Kaya Kilisesi kadar ilginç. Kamppi Chapel of Silence, şehrin en kalabalık noktalarından birine kurulmuş olup, sakinleşme, dinginleşme ve huzur bulma şansı sunuyor insanlara. Oval, kıvrımsı konik bir mimari yapıya sahip şapelin içi ve dışı tamamen soft ve ahşapla kaplı. Hangi din ya da inanca sahip olursanız olun, dinlenip, soluklanıp, dua edebileceğiniz, sakinleşebileceğiniz sessizlik şapeli, hayata bir anlık virgül atıp, mola verebileceğiniz müthiş bir yer… Binlerce yıllık değil, yeni. Küçücük, minicik, ama estetik. Üstelik binlerce turistin uğrak yeri. Yapmış adam işte. Bu ülke de insan olmak güzel bir şey işte…

Kısaca budur…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU