Mevsimler dinlenmeye çekilmişken, kuytulara kaçırdığım, derin gölgelerde sakladığım, hiç bir yerin yolcusu olmayan ruhumla yapayalnız kalıverdik yine, kalabalıkların ortasında bugün. Bir tarafım saklandığım gölgelerden gün yüzüne çıkmak, evrenin dans pistinde, döne döne raksetmek isterken, mahçup ve yaralanabilen yanım, sihirli bir kapsülün içinde eriyip kaybolmayı, kelebeksi tüllere sarılıp sarmalanıp, görünmez olmayı diliyor

Kendi kendini seçen, Ganj’ın temposuyla yaşayan, savaşçı, uyartıcı, ayartıcı, anlaşılmayan, korkmayı bilmeyen yanımla, lotüs çiçeği kadar dingin, su gibi berrak bir o kadar da bilge yanım, ve hatta engin dalgalar kadar heyecanlı ve kasırgalar kadar sabırsız ve yıkıcı olan yanım ise kim bilir neyin peşinde…

Zerdüşt’ün kendini tanımladığı gibiyim bugün. “Ben, en uzun merdiveni olan ve en derinlere inebilen ruhum; / Kendinde en geniş alanda koşabilen, yolunu sapıtabilen, boşuna dolaşabilen, en dolu olan ruhum,/sevinçle tesadüfe dalan, en gerekli ruh/ oluşa dalmak isteyen, var olan ruh, istemeye ve özleme dalmak isteyen en zengin ruh,/ kendi kendini en geniş çemberlerde yakalayan, kendinden uçup kaçan ruh,/aptallığın onunla tatlı tatlı konuştuğu en bilge ruh,/ kendi kendini en çok seven ruh, bütün şeylerin akıntı ve karşı akıntıları, gelgitleri olan ruh’um.”

Ne güzel anlatmış kendini. En uzun merdivenle en derinlere inen ruhunu. Kendini en geniş çemberlerde yakalayan. Vay canına!

Çember deyince aklıma Nietzsche geliverdi birden bire. Felsefeyle ilk tanıştığım yıllarda dilime pelesenk ettiğim, adını her an andığım, üst insanın yaratıcısı Nietzche. Onun bir cümlesiyle başlamıştı felsefeye olan ilgim:

“Çemberler çiziyorum çevreme,
Kutsal sınırlar,
Gitgide azalıyor, benimle çıkanlar,
Daha yüksek dağlara…
Sıradağlar kuruyorum gittikçe,
Daha yüksek dağlardan…”.

Vay canına! Bu nasıl güzel bir anlatım kalabalıkların içindeki yalnızlığı. Ve hatta yalnızlığın içindeki kalabalıklığı.

“Gereklilik kalkanı” der buna. “En yüksek yıldızı varlığın! Hiç bir isteğin erişemediği, Hiç bir Hayır’ın kirletemediği, yüzyıllar boyu Evet’i, senin yüzyıllar boyu Evet’inim” der ve ölümsüzlüğü ve yaşamı kutsar Nietzsche.

Her insanın olduğu gibi olması, gördüğü gibi görmesi, yaşadığı gibi yaşaması kaçınılmazdır. Bu hayat çemberinin ardı arkası kesilmez. Sonu olmayan dönüşünü olduğu gibi istemek ve sevmek, hayatı olduğu gibi istemek, olduğu şekliyle “evet” demek Nietzche’nin “Amor Fati”sidir. Yaşam sevgisidir.

Hayata evet demek şu; Bir şans daha verilseydi size bu hayatı yaşamanız için. Her şeyiyle aynı. Her şekilde aynı. Aynı böceğin ısırmasıyla, aynı taşın ayağınıza takılmasıyla, aynı cam parçasının parmağınızı incitmesiyle, mahallede oynarken elinizdeki bebeği kıran kızla ve hatta pencerenizin önünde gezinen kediyle. Hiç bir şey değişmeksizin. Aynı acı, aynı hüzün, aynı hayal kırıklıkları, aynı sevinçler, aynı düşüşler, aynı ortada bırakılmalar ve hatta aynı sırayla. Ve aklınıza gelen gelmeyen şeyler tekrar ve tekrar aynı sırayı izleyerek. İşte bütün bunlara yeniden ve yeniden “evet” diyebilmek, olduğu gibi kabul edebilmek ” amor fati”dir.

Acıya da evet diyebilmek. Hayırın içindeki evet’tir. Her şeyiyle olduğu gibi onaylamak, akışla akmak, akışta olmak ve geldiği gibi almak.

Olduğu gibi evet deme, bir kendinden geçiş gibi bir kutsallaştırma biçimidir. Kaçınılmaz olanın kabulü, kendinin olduğu gibi kabulüdür. Kendi gözünün, kendi saçının, kendi bedeninin, kendi özünün, kendi zevkinin ve kendi yolunun. Yapıp ettiklerinde kendisi vardır. Kendi doğallığının içinde var olandır hayata evet diyen.

Hayata evet diyen insan, kendini olduğu gibi kabul eden insandır. Kendine güvenen, emin adımlarla yürüyen insandır. Kendini eğitmiş, avucunun içine almıştır. Kendi kendine yetebilen, kendi kendiyle eğlenebilen ve tek başına bile çok kalabalık olan insandır. Ne yargılamayı bilir, ne de yargılanmasıyla ilgilenir. Ne entrikaları bilir ne de oyunları. Bu yüzden çok da çabuk kandırılabilir, kanabilir. Kalkanları maskeleri yoktur. Onlarla olmak çok eğlenceli ve çok güzeldir. Böyle insanlarınız varsa etrafınızda sakın kaybetmeyin onları, tutun eteklerinin ucundan….

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU