Odysseus’ un büyükbabası Sisypos, Korinthos’ta öylesine güzel bir düzen ve barış kurmuş ki, ölüm Tanrısı Thanatos’a iş bırakmamış. Adeta Thanatos’u zincire vurmuş. Bu yüzden Zeus tarafından cezalandırılmış. Tartaros’da (Cehennem) dik ve yüksek bir dağın tepesine bir kayayı yuvarlayarak çıkarmaya mahkum edilmiş. Öyle ki kaya tam tepeye varınca, tepenin uç noktasından aşağıya düşüyor, Sisypos onu yeniden çıkarıyor, tam tepedeki en uç noktaya ulaşınca, yeniden aşağıya düşüyormuş. Bu çaba sonsuzca sürüp gidiyormuş. Sonsuza dek, cehennemdeki bu kısır döngüde, kayayı tepeye yuvarlamakla cezalandırılan Sisypos, Yunan mitolojisinde insan zekasını, sabrını, yorulmak ve bitmek bilmeyen çabasını simgeler.

Günler birbirini kovalayıp, hep birbirinin aynına gebe geceler gibi, sürünüp giden hayat ne kadar uzun da gelse; Goethe’nin dediği gibi: “Bu hayat, bayanlar baylar, ruhlarımız için çok kısa!”

Daha çok oyunsu ve tiyatro sahnesi gibi girip çıkan oyuncuların değiştiği bu gezegende, rüyaların yapıldığı maddeden yapılan biz insancıklar (Shakespeare) hep aynı kurgunun içinde, bize verilen rolleri oynayıp dursak da, sisypos gibi sonsuza dek sürmeyecek.

Gerçeklik dünyasında görünen kader, herkesin yaşam seyri içinde gözlemlediği tasarım, rüyaların yapıldığı madde gibi uçucu ve köpüksü değil mi?

Rüya gördüğümüzde olayların ortaya çıkışı, sırası ve içeriği bir oyunun sahneleri gibi, önceden belirlenmiş gibidir ve gerçekten bir yazarın tasarımı gibi görünür. Her birimizin kaderi diğerimizle mükemmel bir uyum gösterir. Herkes kendi oyununun kahramanı iken, ötekilerin aktörüdür, bazen de figüranı. Bu mucizevi bir şeydir, hatta bizim kavrayışımızı aşar.

Bir bestecinin senfonisindeki bütün seslerin uyum içinde olduğu gibi, yan yana gelip dizilmesi gibi, karmaşık insan ilişkilerinin de bir uyum ve ahenk içinde olması planlanmış, düşünülerek tasarlanmış ilahi olarak; Bütün bu içinden çıkılmaz, Sisypos görüntülü yaşam, görüngünün çokluğu zaman ve mekanla koşulludur. Bu kocaman bir rüyadır, ama bütün kişilikler rüyadadır. Dolayısıyla her şey öteki her şeyle iç içedir ve uyum içindedir, öyle olmak zorundadır.

Bu büyük yaşam rüyasında, karşılıklı ilişkiler vardır. Herkes yalnız başkasının rüyasında gerektiği gibi görünmekle kalmaz, ötekini de kendi rüyasındakine benzer biçimde yaşar. Herkes kendi metafizik kılavuzuna uygun olanın rüyasını görür ve bütün yaşam rüyaları karşılıklı olarak büyük bir tiyatro ya da sinema sanatıyla örülmüş gibidir. Herkes kendi eserinin sonucunu alırken, başkaları için de gerekeni yapar. Böylece geniş bir dünya olayı binlerce kader gerekliliğini yerine getirir. Bu evrenin çeşitliliği ve içindeki her şey ilahi olanla, yaradanla bir ilişki içindedir. Bu yüzden hepimiz tek bir bütünün parçası ve Bir’iz. Yaptığımız iyilik de kötülük de kendimize. Kızdığımız, övdüğümüz, sevdiğimiz, nefret ettiğimiz her şey de Biz’iz…

Onlar aslında ‘Biz’iz. Evrende binlerce hayatın içerisinde yer alıyoruz. Milyonlarca yaşamın içinde. Tek yapmamız gereken görmeyi seçmek.

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU