Daha 100 yıl önce, Ay’a gitmek ve ayda yürümek fikri, kesinlikle bir delilik olarak kabul edilirdi. 1500’lü yıllarda İtalyan gökbilimci Giordona Bruno “dünya yuvarlaktır” dediği için Roma’da Büyük Meydan’da yakılarak öldürülmüştü. Einstein’ın Birleşik Alan Teorisi ile birlikte sır perdesi aralandı ve yüzyıllardır katolik kilisesince izin verilmeyen sır kapısından içeri giriş başladı.
Birçok bilimsel kaynakta, uygarlığımız boyunca 6000 yılda öğrendiğimiz bilginin, Nasa tarafından son 5 yılda öğrenildiği yazıyor. Ve bu yeni dünyada bilgi katlanarak da artıyor.
Mikrokozmoz’un ( hücre çekirdeği, elektron- proton- nötron işleyici ve kuark köpükcükleri) ve makrokozmozun( dünya- güneş sistemi- galaksiler ve bunların işleyişi) birbirinin tıpatıp aynı sistemle çalıştığının keşfi ve holografik işleyişin bulunması, bilginin giderek büyümesini ve yayılmasını sağladı. Son 500 yıllık bir rüyadan uyanıyoruz yavaş yavaş…
26 şubat 1998’deki güneş tutulması ile başlayan değişim, 19 şubat 2013’de tamamlandı. Bütün dünya yerlileri Zululardan, Eskimolardan, Mayalardan, Şintoslara, Kızılderililere, Maorilere kadar, yüzyıllar öncesinden bu büyük değişimi biliyorlardı. Ve bu büyük değişim 1998’den sonra doğan çocuklarla başladı. Çünkü biz büyükler milyonlarca yıllık evreni ve dünyayı kirlettikçe kirlettik ve kendimizden başlayarak, yaşayan bütün varlıkların hayatını mahvettik, yok ettik, tükettik, bitirdik. Gezegende yaşayan milyonlarca canlının türü tükendi. Artık bu masum çocuklarla büyük dönüşüm dönemi başladı. Umarım gezegenimiz yeniden barışı ve huzuru bulur…
1984’de ilk defa Amerika’daki bilim adamlarının “İndigo çocuklar” dediği farklı çocuklar dünyaya gelmeye başladı. 1999’dan sonra doğan çocukların neredeyse %80 kadarı İndigo artık bilim adamlarına göre. Yakında bütün dünya çocuklarının tümünün İndigo olacağı düşünülüyor. Bu çocukların DNA olarak ya da fiziksel bir değişikliği tespit edilmemiş. Ancak artık dünyanın dört bir köşesindeki marketlerde ve restoranlarda, tezgahlarda bulunan her tür gıda ve içecek, her an her yerde bolca var ve bolca tüketiliyor. Bilim adamları bu bol çeşitliliğin mutlaka, insan DNA’sını değiştireceğini ve mutasyona uğratacağını düşünüyor.
Bu çocukların IQ’ları bizlerden farklı. Kişilik ve davranışları farklı. Farkındalıkları ve duruşları farklı. Hepsi sanki bilgeleşmiş gibi. Sanki her şeyi biliyorlar gibi. Bu çocuklar bize sevgiyi ve insan olmayı öğretmeye geldiler. Bilgisayarlar bu çocukların oyuncağı gibi artık. Bilgisayarların parametrelerinde çalışabilme yetenekleri var. Parmağını kullanmayı öğrendikleri an, 8-9 aylık çocuklar, son model teknolojik bilgisayarları ve telefonları yönetmeyi, oynamayı becerebiliyorlar.
“The Indigo Children” kitabında yazılana göre, 1984’den sonra doğan bu çocukları, farklı ve hızlı düşünme yeteneklerinden dolayı, dikkat eksikliği ya da hiperaktiflikle suçlayıp, ilaçla ya da eğitimle sindirdik. Oysaki onlar bizim eğitim sistemimizin veriliş şekli ve hızından sıkılıyorlardı. Henüz bu çocukları doyuracak eğitim sistemine biz hazır değiliz ama batıda onları mutlu edecek sistemler kuruldu hali hazırda. Peki, dünyaya barış ve huzuru getirecek, bu dönüşümün çocuklarına biz yetebiliyor muyuz? Gerekli eğitimi verebiliyor muyuz? Biz hazır mıydık? Ne yapmalıyız?
Bu çocuklarla zorlayarak, öğüt vererek ilişki geliştiremeyiz. Bu çocukları eğitmeliyiz elbette ama bizim yetiştirilme tarzımızla değil asla. Bu konuda kendimizi ve etrafımızı bilinçlendirmek zorundayız. Onlara yol göstermenin başka yolu yok. Eğitim durumumuz önemli değil, onlara öğretmek ve onlarla öğrenmek ve kendimizi geliştirmek durumundayız. Öğüt vererek değil, bilgilerimizi artırarak ve örnek davranışlarla göstermeye çalışmalıyız. Dinlemek, anlamak ve yorum getirmesini, fikirlerini söylemesini sağlamak, sorular sorup cevaplarını saygıyla kabul edip, birlikte çözüme gitmek zorundayız. Koruma ve koruyucu davranışlar yerine, deneyerek öğrenmesine izin vermek önemlidir bu çocuklar için. Olumlu ve pozitif aktivitelere katılımlarını sağlamak, zihinlerinin olumsuz ve negatif şeylere kaymasını önler. Hemde sıkılmalarına zaman kalmaz. Onların fiziksel ihtiyaçları kadar önemli olan ruhsal doyumlarıdır aynı zamanda. Sevgi ve sevildiklerini hissetmek önemli. Uzun zaman geçirmek için zamanımız yoksa, kaliteli zaman geçirmek önemli. Birlikte birşeyler yapmak onlar için yeterli, ama doyurucu birliktelik elbette. Bu çocuklar farklı, onları yalnız bırakmayalım, onları anlamaya çalışalım, çünkü onlar geleceğin çocukları.
“Çocuk Ruh Sağlığı” kitabının yazarı Psikiyatrist Atalay Yörükoğlu şöyle yazar: “Türkiye’nin birçok yerinden anne babalar gelir, çocuklarını getirirlerdi bana. Hocam bir bakın, muayene edin, bu çocuk biraz garip. Hiç bir şey yapmadan, çocuğu alır oyun odasına götürürdüm ve saatlerce onlarla oynardım. Daha sonra dışarı çıkıp anne ve babasını tedavi edip gönderirdim.”
Umarım bu İndigo çocuklarla ve onlardan sonra gelen “Kristal Çocuklar”la ve son dönemin “Süper Çocuklar”ı ile dönüşüm gerçekleşir. Savaşın, cinayetin, kötülüğün, karanlığın ve negatifin, gelişmemiş yırtıcı, vahşi hayvan ve sürüngen enerjilerinin titreştiği insan bedenli varlıkların sonuyla, yok olmasıyla birlikte HUZUR VE BARIŞ DOLDURUR GEZEGENİMİZİ…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU