Duvarcı ustasının bir pencere açmayı unuttuğu zifiri karanlık bir odada kaldığınızı düşünün. Elinizde bir çuval odanın dört bir köşesinde çaresiz umutsuz ama ısrarla, karanlığı toplayıp toplayıp, çuvala doldurup sokağa atıyorsunuz.

Sonra yüz çuval daha toplayıp atıyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz ki hiç bir faydası olmamış. Yine umutsuzluk ve hüzün. Sonra parlak bir fikir geliyor aklınıza. Tam tersi. Dışarıdan güneşi toplayıp toplayıp çuvala odaya taşıyorsunuz. Yüzlerce çuval. Yine aydınlık olmuyor oda. Yine umutsuzluk, yine hüzün. Sonra daha akıllı biri çıkıp geliyor odaya. Karanlık odanın duvarına kalemiyle “ışık” diye yazıyor.
Işık yazmasına rağmen odada hiç bir aydınlanma hali olmuyor, oda hala karanlık. En sonunda biri gelir odaya ve unuttuğunuz bir şeyi hatırlatıverir birden ve şaşkınlıkla bakar size ve elektrik düğmesini çevirir. Odada hala pencere yoktur ama karanlık gitmiştir artık. Son gelen karanlıkla savaşmamış, kafa bile yormamıştır hiç. O sadece karanlığın tam tersini aydınlığı gerçekleştirmiştir.

Son yazılarda ister istemez ülkemin içinde bulunduğu durum herkes gibi beni de çok üzdüğü için, bu karanlık durumun içinden çıkmanın yolunun aydınlığı, savaş yerine barışı hayal etmekten geçtiğini yazıp durdum. Bugün de Erhard Freitag’ın bir kitabında yukarıdaki örneğine rastladım ve hemen sizinle paylaşmak istedim. İçimizde biriken çöplük ve içimizdeki kızgınlıktan taşan her bir damla daha derin çöplük yığınlarına dönüşüyor dışımızda biriktikçe.
Kızgınlıkla savaşarak hiç bir şey elde edemeyeceğiz. Baskı karşı baskıyı doğuracak, öfke öfkeyi. Işığa ulaşan insan karanlığa ne yapacağım diye düşünmedi bile düğmeye bastı. Bu kadar kolay değil elbette huzur ve barış ortamına kavuşmak ama kızgınlık ve öfkelerimize aldırmadan, karanlığın zıddı olan aydınlığı düşündüğümüzde hep birlikte, kendiliğinden her şey çözülecektir. Bu kadar basit.
Karanlık güç dediğimiz dünyanın kötülük güçlerini elinde bulunduranlar bunu çok iyi biliyor, yaptıkları tek şey içimizdeki öfkeyi beslemek, başka bir şey yapmalarına gerek yok. Yeter ki biz istediğimiz aydınlık ve huzuru canı gönülden isteyelim. Yüzde 51 aydınlığı düşünelim. Biraz zaman gerekebilir bu yarıdan fazla arzumuz için. Keşke yüzde 98 aydınlığa odaklanabilseydik, elektrik düğmesine basmak kadar aydınlığı getirmek kolay olurdu. Lakin bu basit ama büyü gibi bir gerçek olsada kaç insan biliyor ki? Düğmeye bas aydınlık gelsin. Yüzde 98 ruhunla ve topyekün aydınlığı düşle, aydınlık bir günde gelsin. Mucize değil gerçek bu.

Ruhsal alanda geçerli olan metafizik yasalardır ve bunu akıl ile kavramak mümkün değildir. Bir masayı parçaladığınızda bu parçaları yeniden birleştirdiğinizde yine masa olur. Sevgi gibi, öfke gibi fiziksel alanda var olmayan bir şeyi böldüğünüzde o şey çağalır. Sevinç paylaşılınca büyür. Öfke paylaşılınca büyür. Öfkeyi, kızgınlığı, korkuyu bir başkasıyla paylaştığımızda ” öfke” hakikatinden pay alan iki kişi olacaktır. Yani kozmik alanda daha çok öfke/ sevinç/ korku/ huzur oluşacak, tek bir sevincin iki parçası diye bir şey olmayacaktır. İnsanüstü bir gayretle, ” enerjiyle” savaşa karşı koyarak barışı elde edemeyiz.

Yine Freitag’dan bir alıntı ile sözlerimi bağlamak istiyorum: ” Savaşa savaş ilan etmek bir bilge kişinin ” üçüncü sınıf ruhlar” diye isimlendirdiği politikacıların bazılarının bile bilincine vardığı bir delilikten başka bir şey değildir. Bomba atarak barış sağlamaya çalışmak mümkün değildir. Çünkü atılan her bomba bir diğerini kendine çeker. Bu nedenle savaşa ancak barış ilan ederek bir son verebiliriz. Barışçıl duygu ve eylemlerini başkalarıyla paylaş, o zaman dünyaya daha fazla barış hakim olacaktır- evrenin ” Enerji yasası” böyle der. “BIRAKALIM, SAVAŞ BARIŞA ULAŞSIN.”

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU