Benim çocukluğumda akşam yemeklerimiz günün en anlamlı ve en güzel zamanı idi. Herkesin her ne işi olursa olsun, illaki akşam yemeğinde, hepimiz o saatte oracıkta olurduk. Genellikle akşam yemeklerimiz yaz ve kış aylarında farklı saatlerde olmakla birlikte bir düzen içinde ve hep aynı zamanlarda yenirdi. Annemle beş çaylarında kurabiye- börek tabaklarını silip süpürsek bile akşam yemeğinde masada oturmak ve bir şeyler yemek zorunda kalırdık. Zira babam ve ondan öncesinde de dedem bu öğün zamanında ailenin bir arada olması ve bir arada yemesi ve zaman geçirmesi gerektiğine inanırdı.

Aile içi konuşmalar, tartışmalar, önemli kararlar bu sırada alınır, aynı zamanda keyifli zamanlar da geçirilirdi. Akşam ezanı okunurken sokaklarda hiç kimse kalmazdı. Olur da o saatte babamla birlikte ailece dışarıda olsak bile içim bir hoş olur, suçluluk duygusuyla kaplanırdı. Aile ve akşam yemeği seremonisi iliklerime kadar işlemiş olmalı ki, yarım yüzyılı geride bırakmış olmama ve bir iş kadını olmama rağmen hala akşam saatlerinde evde olmadığım her gün içimi bir hüzün kaplar, hatta bu neredeyse her gün olur…

Yemeğe önce mutlaka babam başlardı. Her kim önce oturmuş olursa olsun masaya ilk lokmayı babamın almasını beklerdik. Bu yazılı olmayan aile geleneklerimizden biriydi. Bu geleneği şimdi ben de kendi ailemde devam ettiriyorum, hepimiz mümkün olduğunca birarada yemeğe çalışıyoruz, çocuklarımızda bizim ya da diğer büyüklerinin yemeğe başlamasını bekliyorlar. Umarım bu hep böyle devam edip gider, çok zarif buluyorum.

Elbette ki hiç bir şey bizim çocukluğumuzda olduğu gibi değil artık. Çoğumuz gibi ben de haftanın yarıdan çoğunu iş yemeklerinde geçiriyorum, hatta eşim ve çocuklarımda öyle. Ama her gün mutlaka ailece birarada zaman geçirmek zorundayız hepimiz, bu ailenin birlikteliği ve sürekliliği için, anlamlı ve keyifli aile yaşamı için olmazsa olmaz. O zaman akşam eve dönüşlerde bile olsa bir kahve içimi, meyve zamanı gibi küçük etkinliklerimiz mutlaka olur. Günün kritiğini yapmak ya da birbirimize fikir alıp vermek ve önemli kararlar almak için bu özel dakikaları mutlaka birbirimize ayırırız.

Şimdi son zamanlarda öğrendim ki, yemek masalarında mümkünse konuşmamak ya da güzel şeyler konuşmak şart. Ustalar diyor ki, an’da kalmak önemli ise eğer; yemek yerken de an’da olmak gerekiyor. Domatesle domates olmak, bamya ile bamya. Sebze ve meyveyle tek ve aynı olmak, her lokmanın ya da yudumun tadını çıkarmak. O yüzden eskiden beri yavaş çiğneyin ve çok çiğneyin denir ya zaten. Yemek yerken konuşmak, ya da gazete okumak ve başka işler yapmak büyüyü bozuyor. Yediğimiz içtiğimiz şeyin farkına varamaz, tadını alamazken doygunluğumuzu da bilemiyoruz, aynı zamanda her lokmanın enerjisini de bozmuş oluyoruz. Daha önce de çok defalar yazdığım gibi suyun enerjisini anlatırken, her lokma diğer şeyleri yaparken düşündüğümüz ve konuştuğumuz her şeyle çürüşüp, bozuşup, negatife dönüyor. En iyisi yemeğe başlamadan önce sevgi ve şükranla yemeği şifalandırıp, her lokmanın bu şükran duygusuyla tadına varmak. İşte yanlış bildiklerimizin en önemlisi bu uzun uzun yemek sohbetlerimiz. Hepimizin en sevdiği şeydir, ailemizle dostlarımızla uzun süren yemek masası sohbetleri.

İllaki vazgeçemediğimiz şeylerden birisi olduğu için, en azından güzel sohbetlerle, sevgi ve keyifle dolu sohbetlerle geçirmeliyiz bu zamanı. O zaman masadaki yiyecekler şifalanıp güzel enerji ile dolarlar. Tek bir kötü şey, kara haber, üzücü olay ve dedikodudan uzak durulmalı yemek masalarında. Bizler yıllarca bu değerli bilgiden uzak yaşadık.

Değerli bilgi demişken, en güzel ve kıymet verdiğim yemek öncesi seremonilerimden, bir olumlama ile bağlayalım bugünkü yazımızı. Yemek masasına oturduğunuz an sesli ya da sessiz, tabağınızdaki yemekten itibaren masanın üzerindeki her yiyecek içeceğe hoopono’pono ve bismillah ile birlikte şöyle demeyi alışkanlık haline getirin:
“Masanın üzerindeki her şeye teşekkür ediyorum, seni seviyorum. Bana ve masadaki herkese sağlık ve şifa veriyorsun. İdeal ve sağlıklı kiloma kavuşmama neden oluyorsun. Önüme gelinceye kadar emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Şükürler olsun.”

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU