Hepimizin hislerimizle içimize kapandığımız, kendimizi kapattığımız, çevremizle aramıza mesafeler koyduğumuz, yakınlarımızdan bile uzak olduğumuz zamanlar vardır. Mevsimler bile çiçek açarken, gökler baharın coşkusuyla dolup dolup taşarken biz iç dünyamıza doğru yelken açarız. Rüzgarlar başka iklimlerin kokusuyla, yıldızlar bile uzakların ışıltısıyla bezenmişken boncuk boncuk, gözlerimiz gibi ruhlarımız da örtülüdür tül tül… Saklandığımız gölgelerden çıkmaktan korkarız bazen. İçimizde her şey hareketsiz, kıpırtısız kalır bazen…

Kendi zihnimizin güvenli bahçesinden çıkmaktan korkar, görünmez kalmak isteriz.

Zihnin ve egonun bu güvenli kuytularındaki zincirlerin ve kösteklerin farkına varabilmek hiç de kolay değil. Nasıl oldu da geldim bu derin yerlere, bu zincir nasıl gelip yerleşti içime? Eğer zihnimizin sınırlılıklarını ve kısıtlılıklarını derinlemesine izleyebilirsek, en derinlerde ne var ne yok hiç yargılamadan kavrayabilirsek derinlerdeki korkuları ve güvensizlikleri görmek şansımız olabilir…

Alışık olduğumuz sistemin, dünyanın dışına çıkmak en büyük egosal korkumuzdur. Kaplumbağalar gibi evimizi sırtımızda taşıma şansımız olsaydı ne güvenli olurdu değil mi? Ya da bir tehlike sezdiğimizde, kollarımızı bacaklarımızı, başımızı kabuğumuzun içine çekip büzülebilseydik sonsuz dakikalar.

Krişna Murti’nin anlattığı gibi, sonsuzca akan yaşam ırmağının kenarında, kendimize kazdığımız balçıktan bir havuzun içinde, kokuşup, durgunlaşıp, yozlaşıp ölüp gitmek isteriz. Yani sahip olduğumuz her şeyin aynı kalması, hiç değişmemesi, sevdiğimiz ve hoşlandığımız ya da güvenli bulduğumuz her şeyin, öylece değişmeden kalmasını dilemek varoluşa ters zaten. Yaşam selinden korunmak için kazdığımız küçük güvenli çukurlar, kımıltısız ve çalkantısız gibi gelir, ama yaşam böyle değildir. Yaşam hep akar gider su gibi, sel gibi. Yaşamda hiç bir şey durgun ve kristal değildir. Heraklitos: “Bir derede iki kere yıkanamazsınız” derken; Ona atıfta bulunan Demokritos: ” Bir derede bir defa bile yıkanamazsınız” der…

Mevsimler bile dört tane, sürekli değişiyor. Ağaçlar her mevsim başka. Kuşlar bile her mevsim başka göklerde. Balıklar başka denizlerde. Dalyan’da doğan caretta carettalar, öteki mevsimde Cayman Adaları’nın sahilinde yüzerler. Evren durgun değildir, carettaların doğasında Dalyan’da takılıp kalmak yoktur. Ağaçlar da hep çiçekli ya da yeşil değildir. Yine de onlar hep güvende olmak beklentisi içinde değillerdir. İnsan güven arayışından vazgeçtiği an, başka bir dünyaya açılır, yaşam bir şölene dönüşür adeta. Duvarlarını yıkan bir zihin, artık yaşamla birlikte akabilir, sellerle birlikte coşabilir. Yeni keşifler, yeni ırmaklar, hatta okyanuslarla tanışabilir.

Artık kendi güvenli yosun bağlamış, yüzeyi pas tutmuş çukurlarınızdan çıktığınızda, hiç bir öznenin ya da nesnenin peşinden koşup sahiplenmediğinizde, elinizde tutmaya çalışmadığınızda, işte o gün… işte o gün… özgürsünüz artık… ve akmak vaktidir…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU