Wu ülkesinin hükümdarı nişancı adamlarını yanına alıp Maymun Dağı’nın bulunduğu adaya doğru yola çıkmış. Adada bulunan maymunlar sahilde beliren avcıları görür görmez telaşla kaçışmış, ağaçların tepelerine saklanmışlar.

Ama maymunlardan biri, bulunduğu yerden ayrılmamış. Karaya çıkan avcıları umursamaz bir tavırla, önceden oturduğu ağacın dallarında sallanmaya, daldan dala sıçrayarak keyifli gösteriler yapmaya başlamış.

Hükümdar, bu olağanüstü cesaret sahibi çevik maymunu vurmak için yayını germiş. Okunu maymuna atmış ama akıllı hayvan büyük bir maharet gösterip canına kasteden oku havada yakalayıvermiş.

Bu durum karşısında kral adamlarına birlikte ateş etmeleri emrini vermiş. Aynı anda çok sayıda oka hedef olan hünerli maymun bir dakika içinde cansız bir ceset olarak toprağa düşüvermiş. Sonra hükümdar kendine refakat eden adamlarından en kendini beğenmiş ve hünerlisi olan Yen pu’ ya yerde cansız yatan maymunu göstererek şöyle demiş: ” İşte olanları gördün. Bu hayvan zekasını pervasızca ortaya koydu. Kendi marifetine, başarısına güveniyordu. Bu zeka, bu marifet ondayken hiç kimse kendine zarar veremez sanıyordu. Sen de şunu aklında tut! İyi hatırla bunu! İnsanlarla birlikte olduğun ya da birlikte bir iş yaptığın zaman onlardan ayrı olan tarafına, insanlardan daha seçkin olan özelliklerine ve yeteneğine dayanarak kendini ortaya koymaya kalkma!”

Avdan döndükleri zaman Yen Pu, ilk iş olarak gidip bir bilgenin yamağı oldu. Kendini o güne kadar önemli kılmış bulunan her şeyi bir yana bıraktı. Hazlardan, eğlencelerden el etek çekti. Kendinde bulunan bütün üstün vasıfları saklamayı, insanlardan üstün olduğunu belli eden özelliklerini gizlemeyi öğrendi. Çevresindeki insanlardan daha seçkin olduğu görüntüsünü sildi. Kısa bir süre sonra ülkedeki insanlar onu hangi kalıp içinde anlayacaklarını bilemez oldular. Onu nasıl değerlendireceklerini bilemediler. Çünkü o, maharetini, zekasını ortaya döküp kendi vurulacak tarafını da göstermekten çok uzaktaydı. Böylelikle insanlar üzerindeki etkisi çok büyüktü. Kendini kabul ettirmek üzere üstünlük iddiası taşımayan bu adama karşı herkes korkuya benzer bir saygı taşıyordu…

İsmet Özel’in ” Zor zamanda konuşmak” adlı eserinden doğrudan alıntı yaptığım hikaye, hikaye olsada günlük hayatımızın tam da ortasında yaşadıklarımızla bire bir örtüşüyor neredeyse…

Bizden farklı özelliklere ve üstün becerilere sahip insanları daima kıskanır ve bir şekilde alaşağı etmek isteriz. Üstün özellikleri olan insanlara husumetin veya direncin önüne geçmekte zorlanırız. Biraz da üstün vasıflara sahip insanların davranışlarına bağlıdır bu durum. Ortada abartılmış bir gurur ya da gösteriş boyutu varsa, üstünlüğünü abartılı bir şekilde sergileme varsa, sıradan özelliklere sahip insanların husumeti de o oranda büyür.

Kendine güvenmek başkalarını küçümseme, aşağılama veya başkalarıyla alay etme değildir. Ve kendine güvenme duygusu abartılmadığı, egosal çılgınlığa dönüşmediği sürece dozajında olduğu zaman güzel bir özelliktir. Kendimize güvendiğimiz kadar başka insanların kişilik ve özelliklerine de saygı duymak ve küçümsememek durumundayız.

Hiçbirimiz birbirimize benzemeyiz. Aramızdaki ayrılıklar benzerliklerimizden daha fazladır. Başkaları bizim özellik ve yeteneklerimize sahip olmak zorunda değildir. Hepimiz birbirimizden bağımsızız. Farklı fiziksel, ruhsal ve kişisel özelliklere sahibiz. Yaşadığımız çağda birbirimize benzeme çabası akıl sınırlarını zorlarken, birbirimizi taklit etme çılgınlıkları düpedüz trajikomik durumlara düşmemize neden olabiliyor.
Aklımızdan çıkarmamamız gereken asıl şey: Kendi biricikliğimizin, benzersizliğimizin ve tekliğimizin farkındalığında olurken, bizden başka yeteneklere, özelliklere, inançlara, farklılıklara, kimliklere saygı duymak ve onları olduğu gibi kabul etmek…. İşte çağımızın erdemi bu… İyi ki bütün ağaçlar elma ağacı ya da erik ağacı değil. O zaman şeftalinin tadını bilmezdik. İyi ki bütün mevsimler yaz değil. İyi ki doğa bütün renklere sahip. İyi ki birçok nota var da biz o muhteşem sanat eserlerini dinleyebiliyoruz… İyi ki hepimiz farklı farklı ve benzersiz yaradılıştayız ve hayat bu kadar renkli ve benzersiz… İyi ki…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU