Uruk kralı Gılgamış, ölüm korkusuyla çok bahtsızdır, mutsuzdur, ölümsüzlüğün yollarını arar. Ölümsüzlüğe kavuşmuş tek insan olan dedesi Utnapiştim (Ünlü tufan kahramanı Nuh peygamberin sümerdeki adı) ona ” bunu diliyorsan dileğini sına, altı gün yedi gece boyunca uykuya direnmen gerek” der. Ne var ki Gılgamış uykuya direnemez, uyuyup kalır ve böylelikle insanların ölüme direnemeyeceğini anlar. Utnapiştim ona denizlerin dibinde büyülü bir ot bulunduğunu, bu otu bulup yerse ölümsüzlüğe kavuşabileceğini söyler. Gılgamış otu bulur ama bir yılana kaptırır ve böylece ölümsüzlük şansını sonsuza dek yitirmiş olur.

İnsanlığın en eski destanlarından biri olan Sümerlerin Gılgamış destanında ne güzel anlatılır ölümün çaresi olmadığı. İnsanlar varoluştan bu güne, ölümden korkmuş, kaygı ve merakla beklemiştir hep. Hatta hiç ölmeyecekmiş gibi düşünüp davranmış, beklememiştir desek mi doğru olurdu acaba? Hangi yaşta olursa olsun ne kendilerine ne sevdiklerine yakıştırmazlar ölümü, o hep beklenmedik anlar da gelir.

Celebes adalarında yaşayan Balontoklar, karides yerine muz yediklerinden ötürü ölümlü olduklarına inanırlar. Güney Afrika yerlileri ise onları sınamak için tanrılarının gönderdiği çirkin yaşlı adama yüz vermeyip güzel bir delikanlıyı ağırlamışlar, o da ölümmüş meğer.

Bütün mitolojilerde ölüm korkusu ve ölümsüzlük arzusuyla türetilmiş yüzlerce hikaye vardır, oysa ki bu dünyaya nasıl gelmişsek, öylece çıkıp gidicez diğer yandan Aşık Veysel’in dediği gibi: “iki kapılı bir handa gidiyoruz gündüz gece” ve bir gün yolun sonunu göreceğiz her canlı gibi. Kimine göre göz kırpmak kadar, kimine göre sabun köpüğü gibi gelse de, ölüm başka bir hayatın kaynağıdır esasen…

Varlığın katı sıvı gaz hali gibi, anne karnına düşmeden önce; Anne ve babanın zihninde görünmez halde iken, sıvı olup rahme düşen insan, 9 ay sonra orada ölüp hayata doğarken, zamanı gelince de burada ölüp gerçek aleme doğacaktır.

Kur’an’da “Her can ölümü tadacaktır”( Ankebut suresi,57) , “Allah, insanlar için bir ecel tayin etmiştir” (İsra suresi, 89) yazar.
İslam Tasavvufuna göre ölüm diye bir şey yoktur, Allah’tan gelen ruh yine Allah’a döner. Bu ruhun karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşmasıdır, fena’dan bekaa’ya geçmesidir, ölümlülükten ölümsüzlüğe ulaşmasıdır, gerçek ve sonsuz yaşama başlamasıdır. Yine başka bir islam tasavvufunda bu dünyadaki 150 bin yıllık zamanın gerçek alemde bir gün olduğu söylenir. Yani 150 bin yaşına kadar yaşasak bir gün yaşamış gibi oluyoruz ilahi alemde. Zaten ölüm kısa ömürle uzun ömür arasındaki ayrımı kaldırır, zaman bu dünya içindir sadece. Hatta bu dünyada bile bazı kelebek türleri vardır ki ömrü sadece bir gündür. Sabahın saat sekizinde ölen genç, akşam karanlığında ölen kelebek yaşlı ölmüş sayılır. Bu kadarcık bir hayatın şanslısı şanssızı olur mu? Ama sonsuzluğun yanında bu dünya, dağlar denizler, hatta 150 bin yıl nedir ki? Hz. Süleyman en çok yaşayan insanmış 750 yaşında ölmüş, ama ölmüş…

Mevleviliğe göre ise ölen kişi, tıpkı sevgilisine kavuşacak olan kız gibi, gelin olur, sevgiliye (Allah’a) kavuşacaktır. Bu yüzdendir ki Mevlana Celalettin’in öldüğü geceye şeb-i aruz ( düğün gecesi) denir.

“Ömrünüzün her günkü işi, ölüm evini kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz; çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yani hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz” diye anlatır ölümü Montaigne de…

Madem ki bütün günler ölüme gidermiş, ama sadece son gün varırmış; O halde götürebileceğimiz tek yolluklarımızı hazırlayalım…

Bu yolluklar malum: insan olmaktan, insanlara dokunabilmekten, başka hayatlara varoluşa bu dünyaya, insanlığa, sunulan sevgiden, bir gülümseyişten, bir selamdan, bir küçük yardımdan, bir iyilikten başka bir şey değil…

Diğerleri zaten yaratıcıya borcumuz değil mi?

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU