Bir zamanlar, ünlü bir kralın dört karısı varmış. Kral en çok dördüncü karısını severmiş. Bir dediğini iki yapmazmış. Üçüncü karısını da severmiş, hatta onu kaybetmekten çok korkar, çok da kıskanırmış. İkinci karısını da severmiş az çok. Çünkü o krala daima destek olur ve sabırlı davranırmış. İlk karısına, yani kraliçeye gelince; kralı en çok seven, karşılık beklemeyen, en çok emeği geçen karısı o olmasına rağmen, onu hiç sevmez ve hiç de ilgilenmezmiş.

Bir gün kral çaresiz bir hastalığa yakalanmış. Ölmekten ve ölünce yalnız kalmaktan korkunca, en azından eşlerinden birinin onun yalnızlığını paylaşmasını ummuş. Dördüncü eşine sormuş:” Benimle ölüm yolculuğuna çıkmak ister misin?” Kısa ve net” olmaz!” demiş kadın… Çok üzülen kral, üçüncü karısına gitmiş: ” Benimle birlikte ölmek ister misin?” ” hayır! Hayat çok güzel neden ölmek isteyeyim ki?”…
Hayal kırıklığına uğrayan kral, ümidini kaybetmemiş ve ikinci karısına gitmiş bu defa.” Her zaman anlayışlı ve iyiydin bana karşı, yine anlayıp benimle gelir misin?” “Bu defa bir şey yapamam sana, ama seninle mezarlığa kadar gelirim” demiş kadın…

Kral artık ümidini kaybetmiştir ve çok mutsuzdur. Tam da o sırada kraliçenin sesiyle irkilmiş:” Sen nereye gidersen git, seninle gelirim. Seni yalnız bırakamam ben!” … Ahh!..” diye inlemiş kral; ” Keşke bir şansım daha olsaydı…”

Her zaman bilemiyoruz ki, bizim için iyi ve isabetli olan hangisi. Samimi olan ve sahte olan hangisi? Hayatta kalmanın kendimiz için değerli olmadığı bir durumda, yani ölü olmayı kabullendiğimiz bir ruh durumunda farkındalığında olmaktansa, canlılığımızın orta yerinde görebilseydik tüm yalınlığıyla…

Oysa samimiyete varan yolun başına varabilirsek eğer, yücelik denilen fiziki dünyanın ötesine dokunabilirsek o derece azalırdık acıda. Samimiyet, insanın içinden geçenle dışa vurdukları arasındaki uygunluk ve yakınlık değil midir? İki veya daha fazla standartı yoktur samimiyetin. Samimiyetin varabileceği en uç nokta” samimi olmaktan başka türlüsünün” elden gelmemesidir. İnsan samimi olmayı seçmez artık. Neyse odur. Düşünceleri ve davranışları arasında uygunluk kurmaya çabalamaz. Ne kadarının düşünce, ne kadarının davranış olduğunu bile ayırd edemez. Burada artık ” keşke”ye yer yoktur… Burada gerçekler acıtmıyordur…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU