Malucca adalarından, Hint Okyanusu’ndaki Laccadive adalarına gitmek üzere yola çıkan küçük bir buharlı gemi, tam okyanusun ortasında çıkan bir fırtınada alabora olur. İsveçli yaşlı bir yolcu ile İngiliz genç bir adamdan başka kimse kurtulamamıştır.

Küçük geminin sadece yarısından birazı suyun üstünde kalabilmiş ama güvertedeki insanlar sarsıntının şiddetiyle okyanusa fırlamışlar, kamaralarda olanlar ise çoktan boğulmuşlardı.
Denizin her an devasa bir şekilde yine kabarıp kendilerini yutacağından emin, hantal geminin üstünde 5 gün boyunca hayatta kalmaya çalıştılar.

Güneş hastalıklı, sarı bir parıltıyla doğuyor, net bir ışık yaymadan, donuk ve kurşuni parıltısına rağmen aceleyle söndürülmüşçesine kayboluyordu.

Günler sonsuz bir gece gibi geliyor, bitmek bilmiyordu. Zifiri karanlığa gömülmüş, geminin yirmi adım ötesini göremiyorlardı. Fırtınanın şiddeti azalmak bir yana, köpükten kulelerin ortasında gibiydiler.

Etrafları dehşetle, yoğun bir loşlukla ve kara, terletici, mat bir çölle çevriliydi.

Yaşlı adamın ruhuna yavaşça batıl bir korku, genç adamın ruhuna sessiz bir hayret duygusuyla ümit sızdı.

Kendilerini olabildiğince sıkı bir şekilde mizana direğine bağlayıp, okyanusa acı acı bakmaya başladılar.

Zamanın geçişini hesaplama yolları yoktu, bulundukları yer hakkında tahmin bile yürütemiyorlardı. Ama hiçbir denizcinin gitmediği kadar güneyde olduklarından emindi genç adam.
Her an, son anları olma tehdidini savuruyordu, her devasa dalga onları yutmak için acele ediyordu, sular altında kalmamaları bir mucizeydi.

Simsiyah geminin her geçen dakikada bir bölümü daha suyun altında kalıyordu. Gelişini hiç bir şeyin bir saatten fazla geciktiremeyeceğine inandığı ölüme karamsarlık içinde kendini hazırlamaya başlayan İsveçli’ye rağmen, genç adam ümidini hiç kaybetmedi.

Bazen albatrosların çıkamayacağı kadar yüksekliklerde havasız kalıyor, bazense deniz canavarlarının uykularını hiç bir şeyin bozmadığı sulu bir cehennemin içine iniyorlardı başlarını döndüren bir hızla…

Bu uçurumlardan birinin dibindeyken kulaklarını sağır eden bir çarpışmayla kendinden geçti genç adam…

Sımsıcak bir günde, yumuşak bir yatakta gözlerini açtığında, olan biteni anlattılar ona. Gemisinden kalan son parça, devasa yolcu gemisine çarptığında, adeta bir yayla güverteye fırlatılmıştı, kendisinden başka kurtulan kimseyi görmemişlerdi. Kaptan kendilerinin de fırtınada rotadan çıkıp kaybolduklarını, rutin yollarının asla buradan geçmediğini söylüyordu….

Charles Baudelaire’in ” çağımızın en güçlü yazarı..” dediği Edgar Allan Poe’nun en sevdiğim ve 1833’de ödül alan bir hikayesi. Kuşkuyu, kaygıyı, ümitsizliği değil ümidi öven, korkuya değil, dinginliğe sakinliğe dem vuran hikayesi…

Son yazılarda sürekli ve ısrarla üzerinde durduğum konuyla ilintili bu. Hiç bir şey tesadüf değildir. ” yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir olay yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın” yazar kutsal kitapta. “De ki: Allah bize yazdığından başkası başımıza gelmez.”

Sadece içinde bulundukları zor ve karanlık şartları düşünenler, zorluk, darlık, sıkıntı ve perişanlıktan başka bir şey görmezler. Odanın duvarından, evin kapısından başka bir yere bakmamaktadırlar. Oysa bu durumun ötesindeki büyük resme bakmalı, tüm düşüncelerini daha öteye yoğunlaştırmalıdır.

İçinde bulunulan durumun sonsuza dek devam etmesi imkansızdır. Dünya döndükçe durumlar değişir, geceler gündüze gebedir daima, zorluklar da kolaylıklara…
Çöller bile sonsuz değildir, mutlaka yeşil bir bahçeye ya da serin bir gölgeye çıkar; Okyanusların bile dibi vardır, denizciler iyi bilir.

Herşey zıddıyla vardır; üzüntüyle beraber gülümseme, korkuyla beraber güvenlik, endişeyle beraber rahatlık. Dağ başında ve dar geçitlerde soğuğu kovan bir sıcaklık. Karanlığı, şimşek hızıyla yutan aydınlık.

İçinde bulunduğu durumun gelip geçiciliğini bilen ruhlar huzur bulur ancak. Ve bilirler ki; ” Hoşlarına gitmeyen bir şey, onlar için hayırlı olabilir. Sevdikleri bir şey ise onlar için şer olabilir”….

Öyleyse…

“Önünde duran ağaca bakma ki, ufkunu kapatmasın! Ormanın bütününe bak!!!”

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU