Bir gün Hz. Musa Allah’ın adaletini bilmek ve görmek ister gözleriyle ve bunun için dua eder. Duası kabul edilen Musa’ya, Cebrail haber getirir ona ve Issız bir ormanda, bir çoban çeşmesinin arkasında saklanıp beklemesini söyler.
Çok geçmeden atlı bir adam gelir çeşmeye. Belli ki çok yorgundur ve atından inip biraz dinlenip, serinlemek ister. O sırada suya düşmesin diye cebindeki bir külçe altını çeşmenin üstündeki duvara bırakır. Elini yüzünü yıkayıp serinler, kana kana su içer, atını da sular bu arada. Biraz uzanır ağacın altında, sonra atına atlayıp sürer gider.
Musa, çeşmenin arkasında saklanıp beklemeye devam eder. Aradan yarım saat geçer. Başka bir adam gelir atıyla. Suyunu içip atını suladıktan sonra tam gidecekken altın külçesini görür. Etrafına bakar sahibini arar. Sanırım bunu unutup gittiler ve gelmezler diye düşünür, külçeyi cebine koyup gider… Yine bir yarım saat daha geçtikten sonra, bastonunu vura vura kör bir adam gelir çeşmeye. Su içer, elini yüzünü yıkar. Serinlemek için bir ağacın altına uzanır, uyuyup kalır oracıkta…
O sırada, altın külçesini orada unutan adam, unuttuğunu hatırlayıp çeşmeye geri döner. Çeşmenin üstünde külçeyi bulamayınca, yerde yatan adamın üstüne atlar öfkeyle, külçesini ister. Bütün ısrarlarına ve tekme tokatlarına rağmen, adam onda olmadığını ve almadığını söyler ama külçenin sahibini inandıramaz. Çeker kılıcını adamın kafasını uçurur. Onu öldürdükten sonra üstünü başını arar lakin hiç bir şey bulamaz. Hem altınını kaybetmiş, hem de katil olmuştur hiç yoktan…
Musa, çeşmenin arkasında donup kalmıştır. Üstelik en masum olan kör adam da boşu boşuna ölmüş, altını alıp giden adam zengin olup hiç bir bedel ödememiştir. Bu nasıl bir adalettir?…. Kafası karışık Musa’ya, Cebrail bilgi verir: Altını alıp giden adamın babası, bir zamanlar altını çalınan adamın babasının yanında çalışmıştır. Yıllarca ırgatlık yapan adamın emeğini gaspetmiş hakkı olan bir külçe altını ona vermemiştir. Oğluna miras kalan altın, şimdi gerçek sahibine iade edilmiştir!… Yine o adam( işçilerin parasını gasp eden adam), işçilerden biri tarafından öldürülmüştür. Onu öldüren adam ise, biraz önce öldürülen kör adamın babasıdır, yine öldürülen adamın oğlu tarafından yanlışlıkla öldürülmüştür…
Bu evrende hiç bir şey sebepsiz değildir ve herşeyin bir nedeni vardır. Yine hiç bir şey tesadüf değildir, herşey olması gerektiği gibi, olması gerektiği yerde ve an’dadır.” Bize tümüyle rastlantı gibi görünen şeyler, kaderin en derinlerindeki kaynaktan fışkırırlar” der Friedrich Schiller. İnanılmaz bir denge ve adalet sistemi, muhteşem bir kozmik yasa vardır. Kimsenin dediği, düşündüğü, yaptığı yanına kalmaz. Ne düşünürsek ve yaparsak bize dönen, işte tam da odur. Tüm düşünce, duygu ve eylemlerimizin kaçınılmaz sonuçları vardır.
Einstein’nın bir sözünü çok severim: ” insanlar, değil yaptıklarının, düşündüklerinin bile, beyninin ön lobundan çıkıp dolaşıp arka lobundan kendilerine geri döndüğünü bilselerdi, belki de hiç düşünmezlerdi bile…”
Eskiden bu süreç daha yavaş işliyordu sanırım. Dedeler yapardı, düşünürdü, torunlar bedel öderdi. Şimdi öyle değil artık. Zaman ve enerji değişime uğradı bir süre önce, artık bugünün bedeli yarına bile kalmayabiliyor. Ancak biz A noktasından, E noktasına nasıl geldiğimizi anlayamayıp, bu benim başıma neden geldi, ben hiç bir şey yapmadım karmaşası yaşıyoruz. Aradaki B, C,D noktalarından geçtiğimizi, buraya gelmenin sorumlusu olduğumuzu unutarak…
Oysa ki, kendini bildiğimiz andan itibaren, yapıp ettiklerimizin bir şekilde bedelini öder, zincirin halkasını kapatırız…Hayat zincirinin…
Gandhi, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi sırasında, uzun yolculuklarından birinde, trene binerken sandaletlerinden biri ayağından çıkıp, raylara düşer. Gandhi çabucak diğer tekini de aşağı iter. Yanındakiler neden yaptığını sorarlar merakla: ” Tek sandaleti bulacak olan insanın işine yaramazdı, şimdi ikisi bir aradayken kullanabilir” cevabını verir Gandhi.
Aylar sonra, bir kutlama sırasında bir kasabaya uğrarlar. Meydan çok kalabalıktır ve arkadaşlarından kopar. O sırada tam arkasında” Sevgili Bharatımızı mahvettin” diye bağıran bir adam tarafından yere yatırılıp tekmelenmeye başlar.
” Onu rahat bırak!”öfkeli gür bir sesle ayılır Gandhi.
Gözlerini açar ve tanıdık bir görüntüyle karşılaşır; bu tren raylarında bıraktığı sandaletlerdir. Güçlü eller Gandhi’ye uzanarak onu nezaketle kaldırır…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU