Yıl: 1912. Yer: İskoçya. Tarih:10 Nisan. Clark’lar dokuz çocuklu bir ailedir ve Amerika’ya taşınmak için yıllardır çalışıp çırpınmışlar, nihayet hepsine yetecek parayı ayarlayıp gemi biletlerini almışlardır. Pasaport ve tüm evrakları da hazırdır.
Çok büyük bir aksilik olur o gün sabah, en küçük oğullarını bir köpek ısırır. Doktor çocuğu ve aileyi 2 haftalık bir karantinaya alıp, evlerini mühürler.
Öyle çok üzülürler ki, başlarına gelene inanamazlar. Bu çok büyük bir şanssızlıktır. Üstelik yıllarca biriktirdikleri para da çöpe gidecektir.
Geminin ayrılma günü geldiğinde, bütün aile yas tutup ağlaşırlar. En çok da baba öfkelidir, şanslarına da, köpeğe de lanetler yağdırır.
5 gün sonra, 15 Nisan 1912’de; İskoçya’ya gelen acı bir haber, herkesi derinden üzer. Binemedikleri gemi TİTANİK, 2 bin 340 yolcusuyla birlikte, bir buzdağına çarparak batmış, 1513 kişi ölmüştür.
Baba Clark, küçük oğluna sımsıkı sarılıp öpüyor, onu ısıran köpeğe de minnet duyuyordur artık…
Evet! Hiç bir şey göründüğü gibi değildir!
Bir şeyler yolunda gitmediğinde, bir şeyler karanlık gibi göründüğünde; bu sadece bir algıdır. Anlayıştan başka bir şey değildir. Hani denizin kenarından ufka doğru baktığınızda, uzaktaki gemi denizin bittiği yerden düşmüş gibi görünerek, gözden kaybolur değil mi? Bu sadece bir algıdır, gerçek bu değildir oysaki. Ya da güneş doğudan doğar, batıdan batar gibi görünür bize; oysaki dünya dönmektedir. Bu da tamamen algıdır. Öyleyse, bir şeyi ilk gördüğünüzde, duyduğunuzda ya da bir şey olduğunda, önce korku, öfke, kızgınlık ya da bir duygu yerine genel tabloyu ve resmin bütününü görmek lazım.
Krişna Murti’nin 20 yıldır en beğendiğim sözünü, algılarım açıldıkça, her defasında farklı yorumluyorum: “Yalnızca zihin, bütünüyle dingin olduğunda, derin sulara değme olanağı vardır.”
Algı berraklaştıkça, düşünce berraklaşır, düşünce berraklaştıkça akıl netleşir; akıl dinginleştikçe dikkat artar ve doğru algı ve anlayış kendiliğinden gelir.
Doğduğumuz andan itibaren etiketlemeye başlayan zihin, otomatik olarak kıyaslamaya ve yargılamaya girer. Kavrayış farklılaşmaya başlar. Halbuki, güneşin doğuşu-batışı gibi hiç bir şey göründüğü gibi olmayabilir. İşin gerçek kavrayışı olmadan iç yüzünü göremeyebiliriz. Önyargı ve yaftalarla bir sürü duygu da ortaya çıkabilir üstelik. Başımıza gelenleri iyi ya da kötü diye tanımlamadan önce, gerçek nedir diye sormak gerekir. Olayları, sadece o an gördüklerimizle yorumlamak, yargıdan işlemek demektir.
Sınırlı bakış açılarımız yerine, bilgiden ve bilişten işlemeye başladığımızda, farkındalıklı bakış açısı gelir, farkındalığın farkı gelir ve algılar değişir.
Ya her şeyi yargısızca alıp kabul etseydik, hayatımız neye benzerdi? Yargılamadan, eleştirmeden, suçlamadan, biliş ve farkındalıktan işleseydik? Gerçek bilginin farkındalığı ve özdeki birliğin ve bütünlüğün bilgisiyle işleseydik?
Her zaman gördüklerimize değil, hissettiklerimize de odaklanmalıyız çünkü sezgiler derin bilgiden kaynaklanır. Sezgiler tamlıktan, bütünlükten içimizin derinliklerinde biz doğmadan önce bizde zaten var olan bilgiden gelir. Sezgi ve his kalbin işidir. Kalp mi bilir akıl mı bilir?
Zihin etraftan gelen her şeyi yutar. Abur cubur çeker. Hiç ayırt etmeden binlerce, milyonlarca. Ve bu beş kaba duyu ile alınan ve yutulan tüm bilgiler aklın süzgecine gönderir. Akıl bunların içinden faydalı, iyi, doğru olanları alır ve diğerlerini atar. Ama bunu yaparken, önceki yargı, bilgi ve deneyimlerle etiketleme de yapar. Aklın en doğruyu seçebilmesi için algıların incelmesi ve incelmesi ve incelmesi gerekir ki bunun tek yolu illaki meditasyondur.
Bir sezgimiz olduğunda, düşünce ve yargılar kaybolur. Düşünce olmadığında, zihin sezgiye açılır. Ve sadece özgür bir zihin, her an sezgi sahibidir. Düşünce ve yargı, şeyleri olduğu gibi algılamamızı ve gerçekliği perdeleyip engeller. Sezgide fikirler, sonuçlar ve imgeler yoktur böylece doğru algı vardır. Üstelik meditasyon yapıldıkça, algılar daha da incelir ve buna bağlı olarak sezgiler incelir ve genişler.
O zaman bir meditasyon tekniğini öğrenmeye ne dersiniz?
Her gün en az iki defa, sabah erken saatlerde ve gün bitiminde 20-30 dakika olmak üzere; sessiz ve sakin hiç bir sesin olmadığı loş bir ortamda gözlerinizi kapatın ve bağdaş kurarak (lotus oturuşu) oturun. Meditasyon süresince gözlerinizi hiç bir şekilde açmayın. Sırtınızı sağlam bir yere dayayın ki kendinizi güvende hissedin. Başlamadan önce bir kaç kez derin derin nefes alın ama bu nefesinizi burnunuzdan alıp yine burnunuzdan verin. Sonra sakince oturun. Normal nefesinize dönün ve bu nefese odaklanın. İlk 5-6 dakika içinde, yüzlerce düşünce gelecek zihninize. Normal zamanda aklınıza gelmeyen düşünceler üşüşecek. Onlarla savaşmayın! Gelsinler ve gitsinler. Gelsinler ve gitsinler. Hiç ilgilenmeyin. Bunların tümü stres çözülmeleridir ve öyle de olması gerekir. Her düşünceyle zihin biraz daha arınıp berraklaşacak, yeter ki siz sakince izleyip özgür bırakın onları. Bir süre sonra illaki zihin durulacak ve dinginleşecek. Sadece siz düşünceleri fark ettiğinizde tekrar nefesinize odaklanmaya devam edin. Bir süre sonra ki bu bir kaç hafta, hatta bir kaç ay sürebilir, bunu çok daha keyifli yapacak ve derinleştiğinizi göreceksiniz.
Bu derinlik size, algılarda, duygularda ve yaşamın her alanında eşlik edecek…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU