Bizi sağır ve dilsiz eden büyük acılar var dünyamızda ve bu topraklarda. Acı gölleri hiç kurumuyor. Birileri yaralı, birilerinin gözü yaşlı, kimileri ise hepten felç olmuş durumda. Kalan kısım ise çaresiz ve şaşkın. Modern insan; manevi boşluğunu doldurmak doymak için daha büyük çılgınlıklarda bulunacak gibi. Üstünde yaşamak zorunda olduğumuzu unutarak, doğaya, aslına, geleceğine zarar vermeye devam etmektedir.

Aç bırakılan, sömürülen, ezilen, korkutulan ve korkan insanlar güruhu (toplumları), birbirinin gerçeğine ve ne olduklarına dönüp bakmaz oldular. Kimse kendinin payına razı değil Kabil’leşmiş insanlık.

BEN olgusu her bedende ruhu bir zehirli sarmaşık gibi sarmış, metamorfoza uğramış cevheri insanoğlunun. Ötekileştiren, başkalaştıran, dışlayan, kendini yegane güç olarak empoze etmeye hakim bir sömürge anlayışı, yöntem ve yönetim haline getirenlerle dolmuş. Gemilerinin su aldığını bildikleri halde yamalamalarla günü birlik söylem, önlem ve ilaçlar kullanıyor.
“Bende yok sabrı sükun, senden vefadan zerre, iki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kere.”

Anlayışını şairden öğrenmeli aydın ve idareciler.

“Ey Nedim
Ben ne edim
Hayalini kurduğumuz o kadar çok şey var ki.” Hayal edilmemiş her gerçek eksik kalıyor yaşamda. Hayaller ise aleminden alınıp gerçeğe dönüşmez olmuş. Kabuklarımızın içine hapsedilmişiz hepimiz. İnziva fırsatı olarak mahkumluğu avantaja çeviren, akleden bazı düşünürler, seziyor ve hissedebiliyor evrenselliği. Habil’leşmeye başlıyor. Herkes aynı ana ve babadan gelmiş olsa da hep Kabil ve Habil olacaktır.

Biz evrenselliğe katılamadığımız gibi, genişleyen bir evren karşısında kabuklarımız ile tabutlar içinde buluyoruz kendimizi. Kendimizi ölü hissediyoruz. Yaşamımızı yas ve keder bulutları kaplıyor. Dünyamızı zindan edilmiş buluyoruz. Oysa ki bu aleme (düzleme) ne ölümsüz ne de tek hakimi olarak verilmedik. Her insan bir halife, her canlı yaşamak için hazır olmuştur. Tasavvuf anlayışında, hak ile birlikte olunca meleklerden üstün, hakkı çiğnediğimizde hayvanlardan aşağı olmakla ilgili öğretiler vardır.

“Ehli dildir diyemem, sinesi saf olmayana;
Ehli dil birbirini bilmemek değil” diyen Fuzuli özetlemiş çok şeyi.

Yazmanın anlamı her zaman içerdiği şey değildir. Gerçeklerle karşılaşınca, savaşmanın, tepki göstermenin başka bir yoludur, biçimidir.

Vücudumuzu (nefsimizi) en aşağılara indirgediğimizde kendimizin miracına yükseliriz. Bu yolla hayata anlam katabiliriz. Varoluşun tüm hallerinden vazgeçerek ayağa kalkabilmeliyiz. İkna olmak, inanmak, analiz etmek değil; kendini teslim edebilecek kadar AKLEDEN KALPLE bakabilmeliyiz yaşama…
Yarınların aydınlığı, insanın onur ve haysiyeti, bütün canlı varlıkların huzur ve selameti için; bir sevgili edası ile kendimizi adamalıyız. Hakkı yaşama uyarlamak için bedenleri adamalıyız ki aydınlansın yarınlar…

Bir kısım aydınlar, tarih boyunca hep iktidarların yanında yer aldı. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlükleri adı altında, bırakın doğayı, insanlığı dumura uğrattılar. İlahi yasa ve kurallar dururken beşeri, akılsız kalplerden doğan ilham ve dogmalarla idare edildi dünya. İlahi adalet ve yasalar doğayı, kâinatın sonunu felakete götürmez. İnsan ruhunu kirletmez. Biz bize ettik sadece, biz kendimize ettik.

Günümüz insanı böylesi adaletsizlik içinde bencil bir tavır takınarak, dünyaya av hayvanı gibi bakmakta, kazanmaya kilitlenmekte, kapital avcısı bir kimlik sergilemektedir. Çünkü yükselen hayat standartlarına, refaha, konfora rağmen, ters orantılı olarak mutsuzluk ve tatminsizlik içinde yüzmektedir.

Akleden kalplerden olmaktan başka çıkar yol yok yani artık. Doğamıza, özümüze, yabancılaştığımız öz benliğimize dönmekten başka yol yok. Huzurun, mutluluğun en kısa yolu sevgidir. Varoluşun ve yaradılışın nedeni, bize kendi ruhundan üflediği sevgidir. Başka yol yok… Ya birbirimizi ve yaratılan her şeyi, canlı- cansız, uzak-yakın, bizden- bizden değil demeden, sorgulamadan sevmeliyiz, en azından anlayıp empati yapmalıyız, ya da aynı geminin içinde hep birlikte batıp, yok olup gideceğiz…

Mu gibi… Atlantis gibi…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU