Yosun tutmuş örtülü bir monotonluktan yuvarlanıp, ateş öbeklerinin kırmızıya çalan yanar söner yaygarasından sıyrılınca, yeşil çayırlara ve mavi denizlere salınıvermek iyi geliyormuş insan yüreğine. Kalabalıkların arasındaki yalnızlık kulesinden inivermek ve yıldızların altında uzanan çiçekli dalların gölgesinde dinlenmek…

Hiç bir büyü bunca etkili olamaz diyorum, denizin derin uykusu ya da dalgaların ahenkli dansı kadar. Yıldız adalarını süsleyen düş bahçeleri, yer mavi gök mavi. Sallanan iskelenin kaprisli sessizliği, Çökertme’nin yalnız rıhtımında göz kırparken üzerindeki yıldızların ritmiyle dans etmek. Kalpten giyilen bir tılsımın ruhu titreştirdiği ve dönüştürdüğü; Beni benle yıkayan, kaybettiğim ruhumun dehlizlerinde donmuş kristallerinin içinde erimek kadar bir tat duygum olmadı bu güne dek… Vay canına… Bu yaşamak kadar keyifli ve huşu verici…

Herkes anlamı başka yerlerde arayabilir; kimi işi, kimi aşkı, kimi aileyi. Her durumda arayış içinde insanoğlu. Geriye dönüp baktığında yaşadığına, orada olduğuna “değecek” bir iz bulmak istiyor insan. İz… Hatta bazen metafiziksel bir iz…

İçine doğduğumuz ailemiz ve doğurduğumuz, birlikte doğduklarımız değildir sadece ailemiz. Gül yaprakları gibi iç içe geçen ve kaynaşan, birbirinden ayıramadığımız katman katman ruh ailelerimiz de vardır. Hafif bir rüzgarla açılırlar hafiften ve siz içini o zaman gözlemleyebilirsiniz gerçeğin. İşte o zaman, içinize dokunuyor o esinti; dönüştürüveriyor tüm bildiklerinizi…

Kimi kaçıp kurtulmak istediğimiz, kimi sığınmak saklanmak, nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim hep hücrelerimizde taşıdığımız ve milyonlarca yıllık ruh ailelerimiz ve parçalarımız…

Bataklıklar belirmemişken, sazlıklar oluşmamışken henüz ipek böcekleri kozadan çıkmamışken, tırtıllar bile kelebeğe dönüşmemişken daha, ruh ailelerimiz vardı ya hani; işte onlardan söz ediyorum…

Kimimiz biliriz, buluruz onları. Kimimiz ne biliriz ne buluruz ne de farkındayızdır; ancak lütfen gözünüzü dört açın ve güvende hissettiğiniz insanları ve yerleri bulun. Ailenizi sadece doğduklarınız ve doğurduklarınızda aramayın.

Bazen yolda yürürken bile geçip gidersiniz yüzlerinize bakmadan birbirinizin, bazen en azılı düşman bile olabilirsiniz. Hatta bir banka adına sizi arıyor olabilir kızıp telefonu yüzüne kapatırsınız. Ne kozmik bir şakadır ki bu, asla anlamayabiliriz. Bazen de 30 yıl önce aynı sınıfta 4 yıl okuyup, asla birbirimizin yüzüne bakmamış olabiliriz. Ancak hiç bir şey tesadüf değildir ki bu realitede…

Ruhlar bu realiteye gelmeden önce gruplar halindedirler biliyor muydunuz?

Birbirlerine destek olmak için bir arada dururlar. Ruh aileleri, ruh grupları, klanlar ve uluslar olarak düzenlenirler. Her ruh ailesinde 7 ruh, her ruh grubunda 7 aile, her ruh klanında 7 grup bir aradadır. Ortalama 343 ruhla iletişim ve temas halinde ve iç içe oluruz.

Birbirimize yardım etmek için aynı anda enkarne olmak isteriz. Birbirimizi çok iyi tanıdığımız için birlikte resone olmak ve titreşmek çok kolay olur çünkü.

Aynı ailenin ya da grupların ruhları bir arada gelir ki tekamül daha kolay ve hızlı olsun. Onlar zaten buradan önce hep bir arada idiler ve birbirlerinin haklarında her şeyi biliyorlardı.

Bunların bir kısmı yaşamıyor olabilir. Henüz doğmamış veya çoktan gitmiş de olabilir. Ama rüya ve meditasyonlarda bize rehberlik yaparlar, yol gösterirler. Aile çocuk çoluk, dost ve arkadaşlarımız kadar nefret ettiğimiz insanlar bile aile, grup ya da klanımızdan olabilir. Hani hep derim ya! Hiç bir şey göründüğü gibi değildir…

Onlar da bizi nasıl üzeceklerini, sinir edeceklerini bilirler çünkü onlar bize negatif aynalık ederler; öğrenmemiz gerekenleri öğretmek için bizimledirler. Nelerden arınmalıyız, neyi alıp kabul etmeliyiz, neyi salıvermeliyiz bize yansıtırlar. Kendimizle ilgili keşfetmemiz gerekenleri, bizi neyin rahatsız ettiğini gösterirler. En büyük tekamül aracı onların vasıtasıyla gelir…

Hani derler ya! Düşmanlarınızı da sevin!

Kendimizi çevrelediğimiz en yakın dostlarımız ruh eşlerimizdir. Aynı düşündüğümüz, aynı şeylerden zevk aldığımız, kalplerimizin birlikte attığı, birlikte güldüğümüz, birlikte ağladığımız, güvende olduğumuzu hissettiğimiz, yuvada olduğumuzu düşündüğümüz…

Çünkü yuvada, huzur vardır, güven vardır…

Güvendeyizdir… Huzurluyuzdur…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU