Bayramlar…
Ramazan bayramlarımız; İnancın ve sevginin o muhteşem harmonisinin kalplerdeki izdüşümü gibidir. Adanmışlığın hoş aroması ruhlardaki sabır çiçekleriyle bezenmiştir artık. Arınmış bedenlerin ve kalplerin enerji küreleri ışıldar ruhun topraklarında…
Bayram günleri ruh, O Büyük yaratıcının, Tanrı’nın rengiyle ve kokusuyla dolup taşar adeta. O’nunla en yakın hissettiğimiz, ona en yakın olduğumuzu düşündüğümüz zamanlardır bayramlar; O’nun kokusunu en çok içimize çektiğimiz…
Yüreklerdeki sevgi çiçeklerinin açıldığı zamanlardır bayramlar. İlahi bir armağan olan ramazan ayı ile beden ve ruh evimizin içi dışı temizlenmiş, tozları alınmış, kirlilikler atılmış, yerine samimiyetin ve şefkatin yerleştirildiği zamanlardır. Evet, bir çeşit doğum günü gibidir; ruh adeta gençleşmiş ve yenilenmişçesine yeniden yola koyulur…
Evet, bayram günlerini diğer günlerden daha derin ve kutsanmış hissetmemiz hem ruhun, hem zihnin, düşüncelerin, aklın ve tüm bedenin birlikte arınmasıyla ilgilidir. Zararlı olan tüm alışkanlıklar bir ay boyunca sabırla yok edilmiş ya da kontrol altına alınmıştır. Öz disiplinin sevinci, Tanrı ve insan sevgisini kazanmak için gösterilen performans, yardımlaşma ve merhamet duygularıyla yoğrulmuştur. Kalpler parlatılmış, memnuniyetin ışığıyla yıkanmıştır.
En görkemli bayram başlangıçları, çocuk çoluk gidilen, sabahın ilk dakikalarıyla başlayan bayram namazlarıdır. Bayramın en şahane ve kıskanılası seromonilerinden birisi budur. Yan yana ve arka arkaya sıralanan ruhlar, ‘bir’liğin kutsanmış kaynağından akan enerjiyle yıkanır ve saflığın doğasında bütünleşirler adeta. Farklılığın ve rütbelerin düştüğü, eşitliğin parladığı, dostluğun kardeşliğin sevginin coştuğu zamanlardır bunlar. Çıkışta tanısın tanımasın herkes birbirleriyle bayramlaşır, tokalaşır, ikramlaşır.
Camilerden sonra mutlaka mezarlıklar ziyaret edilir, ölmüşler için dualar edilir, kuranlar okunur. Mezarlıklar ziyaret edilmeden bayramlar başlamaz. Ne güzeldir bizim bayramlarımız ve biz çok uzun zamandır bu güzel bayramlarımızı tatile dönüştürmüştük. Ki kaybettiğimiz bayram kültürümüzün yasını tutmadan daha, tatil bayramlarımız bile tarihe mi karışıyor acaba? Bu yıl tatil bayramlar bile yok artık. Bayrama dair hiç bir iz yok artık. Sanki yüzyıllar önce yaşanmış kadar gerçek dışı her şey. Sanki her şey sadece bir rüyada olmuş bitmiş gibi şimdi. Bu benim annem ve babamdan, hatta çocuklarımdan ayrı kaldığım, eşimden dostumdan ayrı kaldığım, tek başına bir evin içinde tutsak kaldığım ilk bayram. Bize bir mesaj var sanırım? Bu mesaja uyanmak ve alıp kabul etmek lazım sanırım. Büyük tabloyu görmek, resme dışardan bakmak… Babaannem rahmetli bizim çocukluğumuzda… Diye başlardı. Biz kızardık… Bizim çocukluğumuzda…
Günler öncesinden başlardık biz bayram hazırlıklarına. Bayram temizlikleri yapılırdı önce; cam çerçeve silinir, dip köşe yıkanır, halılar dövülürdü bahçelerde…
Haftalar önceden başlardı anneler bayramlıklar hazırlamaya. O zamanlar ne konfeksiyon kıyafetler vardı, ne de onları satın alabilecek paralar. Fakat her bayram çocuklar bayramlıklarla sevindirilirdi. Mevsimine göre ya örülür, ya da dikilirdi. Renk renk şile bezi, pazen, basma, keten elbiseler; yünden orlondan örülmüş kazaklar, şapkalar, çantalar. Arife gecelerinde, yeni kıyafetleri başucumuza koyarak uyurduk. Bir keresinde kırmızı pabuçlarıma sarılarak uyumuştum hatta, sabahı iple çekerek…
Bayramlarda en büyüklerden başlanıp, eş dost akraba komşu ziyaretleri yapılır, sonra da onların iade-i ziyaretleri beklenirdi. Bu işten en karlı çıkanlar yine çocuklar olurdu. Kolalı, dantelalı, ipeksi mendiller, fırfırlı çoraplar, para, şeker, çikolata hediye edilirdi. Herkes gücü yettiği kadar çocukları sevindirmeye çalışırdı. Biz paralarımızı sayar kumbaraya korardık, birikince annemiz bizim eksiklerimizi giderirdi.
Günler öncesinden kolonya şişelerimiz doldurulurdu, limon kolonyası, tütün kolonyası, yeşil, kırmızı, çeşit çeşit kokularda. Börekler, kurabiyeler hazırlanırdı limonataların yanına. Çeşit çeşit sarmalar, dolmalar, tatlılar, çörekler, yemekler yapılırdı akrabalar için. Herkes birlikte yer içerdi çoğunlukla bayramlarda. Bayram namazından dönen dedeler ve babalarla yapılan kahvaltıdan sonra en yaşlıdan en gence kadar herkes sıraya girer ve tek tek bayramlaşılır, büyüklerin elleri öpülürdü. Küçükler de harçlık ve bayramlıklarla sevindirilirdi elbette. Mahallemize insan gücüyle döndürülen atlı karıncalar gelirdi ki bayramları dört gözle beklerdik. İlk harçlıklarımızın bir kısmını dönen salıncaklarla harcardık. Parası olmayanlara da “bu da bizim bayram hediyemiz der” hatta bu sayede herkesi bir tur daha bedava bindirirlerdi.
Her köşe başında renk renk uçan baloncular, horoz şekerciler, elma şekerciler, pamuk helvacılar olurdu. Bayramlar bayram gibiydi, bayramlarda bayram neşesi olurdu, bayramlar bayram ettirirdi kısacası çocuklardan büyüklere kadar… Peki ya uzaktakiler? Bir hafta önce ilk hazırlıklar arasında tebrik kartları yazmak da vardı. Her evde telefon yoktu, olsa bile bağlanabilmek saatler bazen günler alırdı. Zaten mektup yazmak ve tebrik kartı yazmak ilkokuldaki Türkçe derslerimizin büyük bir bölümünü kaplardı. Zaten bayram öncesinde kurulan devasa tebrik stantlarına bayılırdık. Her çeşit, renk renk, televizyonlu (öne arkaya doğru eğildiğinde farklı ışık açıları ile şekil değiştiren kartlar), çiçek, hayvan, manzara, şehir resimleri olan kartları alırdık paramız yettiğince. Hangi kart kime gönderilecek hesap kitap yapardık. Kart sayısınca zarf ve pul alırdık. Sonra kişiye özel (tek bir basmakalıp mesajla 1000 kişiye değil) bir kaç cümleyle kutlama mesajını yazar, zarfın içine yapıştırmadan koyar, adresine postalardık. Karşılığında da postacıyı dört gözle bekler, bize gelecek tebrik kartlarını daha kapıyı çalmadan kapardık elinden.
Bayramlar neden mi kutsaldı bir zamanlar? Bayramlar kimsenin yoksul, yoksun, yalnız olmadığı zamanlardı. Her kapı ziyaret için çalınırken, her hasta ve yaşlının eli öpülürken, her ihtiyacı olan insanın yüzü güldürülürdü. Komşuda pişen komşuya düşerdi, kimse mahallede aç varken bayram yapmazdı. Zaten herkes gücünce zekatını, fitresini hakkıyla verdiği için bayramlarda ihtiyaçlı insan kalmazdı.
Evet…
Yine gelecek eski bayramlarımız aynı hoşlukla aynı zariflikle; aynı birlik ve ‘aşk’ın coşkusuyla. Yeter ki biz bayram kartımızdaki mesajı okuyalım, İLAHİ ‘OLAN’dan bize gönderilen; içimizden başlayalım dönüştürmeye ve değişime. Dostluğu, kardeşliği, paylaşmayı, merhameti, şefkati, empatiyi parlatalım içimizdeki, her şeyden ötesi ‘bir’liğimizi kutsayalım. Ki her ‘can’ın bizim bir aynamız olduğunu kafamıza sokalım. Seversem kendimi seviyorum, kızarsam kendime kızıyorum, zarar verirsem kendime veriyorum, yardım edersem kendime ediyorum…
Sır bu… Sırrı çözelim…
Her şey yoluna girecek. Ve yine kutlu bayramlar gelecek…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU