Balıklar, okyanusun dalgaları ve türbülansı için Allah’a yakındılar ve şikayet ettiler. Allah onların dualarını kabul etti. Okyanus sakinleştiğinde ise, kendilerini balıkçılar tarafından hazırlanan tuzakların içinde yakalanmış ya da can çekişir halde buldular. Aslında yaşamın türbülansı Tanrı’nın bilgeliğidir, Tanrı’dan sakin bir okyanus değil, huzur ve sakinlikle, bilgelik isteyin…” Ne güzel bir ifade değil mi?

Evet! Hep söylemekten hoşlandığım şeyi bir kez daha tekrarlamak istedim: Çünkü hiç bir şey göründüğü gibi değildir! Her şey olması gerektiği gibidir! Ve olan her şey iyidir!…

Üç boyutlu bu realitede, üç boyutlu algılarımızla, hayatta kalma bilincinin ötesine geçmek, sınırlı zihnin ötesine geçmek, % 34’ünü kullanabildiğimiz DNA’mızla gerçekleri hissedebilmek, perdeyi indirebilmek hiç de kolay değil! Ama bu mümkün! Bu gerçekten mümkün!

Virüse bir paradigma değiştirici gözüyle bakalım! Bir eşitleyici! Bir tek şey, bir minicik şey nasıl da her şeyi değiştirebiliyor değil mi?

Cin şişeden çıktı artık. Yaşamın türbülansına rağmen, biraz daha olanları, dönenleri anlamaya başladık. Çıkıştan önceki son yokuş olmasa da, son dönemeçlere doğru hızla ilerliyoruz ve dönüşümün düğmesine basıldı; bizim bilerek ya da bilmeyerek neyle resonansa girdiğimizi ve bütün bu olanları nasıl değiştirip etkileyebileceğimizi fark etmemiz çok önemli.

An itibarıyla, insanlık bir dönüm noktasında. Hayatta kalma bilinci daha olgun bir düşünüş biçimine dönüşmek üzere. Gezegensel bilinç yükselirken, gezegenimiz kuantumsal bilinç sıçraması yapmak üzere. Bizim de gezegensel sevgiyi yükselterek ona katkı sağlamamız gerekir. Duruma böyle bakın artık olur mu? Perdenin ötesinden?

Özgür seçim gezegeni olan dünyamızın magnetik enerjisi ve bizim titreşimimiz birbiriyle yakından ilintilidir. Tamamen birbirlerine bağlı ve yüzde yüz birbirlerini desteklerler. Biz bu gezegenle spiritüel bir bağ içindeyiz yani. İnsanlığın bilinci ne durumda ise, gezegenin bilinci de aynı durumdadır. Bilinç, inanca ve niyete karşılık veren bir enerjidir, bu yüzden niyetin ve inancın bu hassas dönemlerde iyi kontrol edilmesi gerekir. En kötüsü de, gezegenin ızgarasal magnetik enerji ağının, hızlıca ve şiddetle rahatlamaya ve şifalanmaya ihtiyacı var. Aksi halde, korkuyu yaratan güçlerin tuzağına düştük, düşücez. Böylece gezegenin titreşimi bizim korku frekansımızla uyumlanacak. Bunu anlayabiliyor musunuz?

Yani, gezegenin titreşimi daima, insan zihnini, düşüncelerini, duygularını ve niyetlerini destekler. Bunlarla paralel davranır. Bu yaradanın matematiği ve yöntemidir. Aslında insanoğluna en büyük hediyesi ve yardımıdır. Ancak bunu iyi anlamak gerek. Bu iyi anlaşılmadığında ve iyi sindirilmediğinde bu yardımı algılayamayız ve kullanamayız. Nitekim 2012’den sonra bir avuç insan uyanabildi sadece.

Oysaki tüm gezegeni dönüştürmek için; insanlığın yüzde birinin yarısından daha azının uyanması bile yeterlidir. Bunu anlıyor musunuz? Bunu ben söylemiyorum kadim üstadlar söylüyor. Artık perdenin dışına çıkın! Oradan bakın! Kalbinizle bakın! Gözünüzle değil…

Bu da şu demek; organize akıl bütün bunları çok iyi bilir ve çok iyi kullanır! İnsanlığı durdurmak ve uyanışını engellemek için her yöntemi dener. Korkunun ve negatif enerjinin bağışıklık sistemini düşürmesini bir yana bırakın; korku içinde her tür yanlış kararlar alacağımızı, denize düşen yılana sarılır misalı, aşılara, çiplere, 5G ve diğer teknolojilere seve seve atlayacağımızı bilirler. Uyananları da uyaranları da durdururlar…

Neyse, konumuza dönersek; Korku, stres, panik, belirsizlik, dengesizlik ve tüm negatif enerjiler, gezegenin manyetik enerjisini etkiler ve gezegen aynı şekilde bu negatifi büyüterek, çoğaltarak aynı enerjiyi yansıtır. Ah! Bunu nasıl anlatabilirim ki?

Gezegendeki insan duygu ve enerjileri nasıl ise, gezegenin manyetik enerjisi onu üretir kısacası. Salgın hastalık korkusu varsa, o enerjinin üretimini destekler, yani salgın hastalıklar yoksa çıkar, varsa çoğalır. Savaş korkusu varsa savaş çıkar, açlık korkusu varsa açlık. Bu bu kadar basit…

İnsan bilinci ve gezegenin bilinci paralel seyredip, paralel davrandığı için, acilen ve ivedelikle, sakinleşmeli, gereken tedbirleri almalı ve tefekkürde kalmalıyız. Elbette korkabiliriz. Korkmak ve korku duyguları normaldir. İnsanın varoluşundan beri insanda var olan bir şeydir, tıpkı diğer duygular gibi. Zaten duygular sadece insana özeldir. Bizi diğer varlıklardan ayıran şeydi.

Amigdela tehdidi algıladığında hemen bir korku duygusu salgılar. Bu insanın var olma ve hayatta kalma dürtüsüdür.

Aslolan ise, tüm duygular gibi korkunun yönetilmesidir.

Kaygı ve korku da, diğer tüm duygular gibi bulaşıcıdır. O zaman bu negatif duyguların yerine tevekkül ve sevgi ile şefkat, merhamet, yardımlaşma konulduğunda sevgi duygusu bulaşmaya başlar. Kendimizi iyi hissetmeye başladığımızda insanlığa ve gezegene olan borcumuzu ve görevimizi de yerine getirmiş oluruz.

Şu andan itibaren, her doğan güne gezegenimize teşekkür ederek başlayalım ve teşekkür ederek bitirelim. Bu atalarımızın hep yaptığı bir seremoni idi; biz de buna alışmalıyız artık! Toprak anayı kutsayarak ve onurlandırarak güne başlamak günün ilk ritüeli olmalı ki, gezegenden başlayarak tüm insanlık şifalansın!

Şimdi gezegensel sevgiyi hep birlikte yüceltmeye hazır mısınız?

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU