Dünyanın hiç bir yeri buradan ve şu an bunu yazarken oturduğum yerden farklı değil. Başımı kaldırdığımda, gidebileceğim ya da gidemeyeceğim her yerde, aynı gökleri, güneşi, ayı, yıldızları bulacağım. Aynı rüyaları görüp, aynı uykudan uyanacağım. Neden kendimi insanlardan daha şanslı ya da mutsuz sayayım ki?
Yalnızlığımda da, başkalarıyla beraberken de olsa, asla değişmeyecek kadar etten kemikten ya da ruhsal bir bedenden ibaretsem, sizinle aynı kaynaktan gelmiyor muyum? Aynı değerde değil miyim? Ne ben sizden daha üstünüm ne de siz benden. Ha ben ot olsaydım ya da üzüm, ya da belki bir at, o zaman aynı olmazdık sanırım…
Yok… O zamanda aynı olurduk. Çünkü taş ve mineraller birinci boyut, bitki ve deniz yosunları ikinci boyut, hayvan ve insanlar üçüncü boyut varlıklarıdır. Yani hepsi de aynı ilahi sistemle yaratılıp, hepsi de bu gezegende konumlandı. Ve içinde bulunduğumuz şu süreçte dördüncü boyuta geçiş başlıyor ve insanoğlu bu boyutla uyumlanmaya hazırlanıyor. Gezegenin manyetik enerjisi değiştiği için, istesek de istemesek de bu boyuta hazırlanmamız gerekiyor; bu da şu demek yani… İnsan gibi insan olmayı öğrenmeliyiz. Hatta hiçliği; aksi halde ne insan olmayı öğrenebileceğiz, ne de kendimiz olmayı…
Ne diyor Martin Heidegger: Var olma, … Kendi hükmettiği fırlatılmışlığını taşır… Var olma şu anlama gelir: Hiçin içine bırakılma… Hiç köklü bir şekilde açığa bırakılmaksızın, kendi olma da, özgürlük de yoktur…
Her neyse. Bizi birbirimizden farklı kılan şeyler ise bambaşka. Erdem mesela. Şefkat, vefa, sadakat veya adalet duygularımız. Kültürlerimiz bile değil. Siz fasulyeyi başka pişiriyor, parmaklarınız ile yiyor olabilirsiniz, ben başka. Siz caz, ben saz dinliyor olabilirim. Siz Atlantik kıyısında bir şatoda, ben bir mağarada doğmuş olabilirim. İnsan olarak benden daha değerli ya da aşağı olamazsınız.
Pek bir aynıyız yani, üstelik hepimiz, hemen bir para kazanmaya, azıcık mürekkep yalamaya başladık mı, dünyaya hakim olmaya kalkarız. Dünyayı değiştirmeye! Hükmetmeye! Hey dostum! Sen önce kendini değiştir! Kendini adam et! İnsan olmayı öğren! Ondan sonra insanlara öğret!
Zaten ne kadar derinleştin o kadar bir hiç olduğunu göreceksin. İnsan öğrendikçe hiç bir şey bilmediğini anlar. Kendini tanıdıkça hiçliğini görür. Bil ki birisi ne kadar kendiyle övünüyorsa o kadar aşağıdadır…
İnsanın asaleti doğuştan değil, faziletinden gelir yani kısacası…
Üstelik hiç birimiz özgür de değiliz. Paranın, malın, mülkün, bir kadının, bir adamın, bir alışkanlığın uşağı, bir bağımlılığın kölesi değil miyiz? Televizyonun, medyanın, modanın esiri değil miyiz?
Ayrıca, özgür olmak isteyen her insan, ne başkalarının elinde olan şeyleri istemeli, ne de onlardan kaçmalıdır. Sadece senin sahip olduklarınla yetinmek en büyük özgürlüktür.
Her birimiz içine düştüğümüz bu esaretin, bu felaketin farkındalığından uzak, devasa bir örümcek ağının sarmallarından kurtulmaya çalışan geyikler gibi, çırpındıkça batıyoruz. Bu yüzden bulunduğumuz yer ya da yaşadığımız şehir çok da önemli değil, biz uykuda oldukça yani.
Uyandıksa, zaten her yer cennet. Özgür isek, özümüz gür ise zaten zekamız açıktır. Anlam da açıktır. Varoluş da…
Thomas Elliot’un bir şiiri geldi aklıma, kadim bir dostum dilinden hiç düşürmezdi: “Yolum açık, anlam da açık şimdi. Olmayacak kuşkusuz böyle bir ayartma bir daha; işte ihanetin büyüğü de bu sonuncu ayartılmada, yanlış nedenden doğruyu yapmada…”
Ruhun doyumu, ben ile benim aynı tarafta ise, anlam açık ise olur. İhtiras sahibi olanların, hırs ve maddiyat düşkünü olan ruhların doyumu imkansızdır. Her şekilde sürüklenip, mahvolurlar. Her yoksunlukla ve kayıpla, yitirilen her maddeyle ve insanla düşüştedirler.
Epiktetos ruhu, su dolu bir havuza benzetir. Onun kanatları da bu havuzu aydınlatan ışıktır. Havuzun suyu dalgalandıkça, ışığın da dalgalandığı sanılır. Oysaki ışık olduğu gibidir. İnsan içinde böyledir bu. Anlam bulanık ve zihin karışık olduğunda gerçekler de bulanık ve karışık değildir yani. Zihin durulup, anlam berraklaştığında, her şey yoluna girecek, ruh da huzur bulacaktır.
Anlamın açıklaştığı, zihnin berraklaşıp engin sulara değdiği, ruhunuzun huzur bulduğu farkındalıklar diliyorum…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU