Aziz Paulus der ki: “Delilere memnuniyetle katlanıyorsunuz, beni bir deli gibi kabullenin…”
Hani soytarılar, çaktırmadan krallara laf sokarlar da, krallar da güler ya katıla katıla. Zaten krala laf sokmak başka kimin haddine?
Hani sokaklarda delilerle karşılaştığımızda, ne çılgınlıklar yaparlar, ne çok laf söylerler, alay ederler de yine de güleriz ya!
Bugün bayram. Ama delilere her gün bayram zaten! Sosyal medyadaki bayramlaşmaları ve birbirimiz için yaptığımız dua ve güzel dilekleri görünce; keşke her gün bayram olsa dedim. Hatta deliliğim tavan yaptı yine! Birazdan yazacaklarımı deliliğime verin lütfen! Bu bayramın delisi de ben olayım… Bayram dileklerimize bakmayın…
Uzaktan baktığınız da; günlük hayatlarımızda, kavga kıyamet, birbirini kırıp geçiren, soyan, çalan çırpan, alay eden, trafikte bile bir kaç saniye sonra bir daha karşılaşmayacağımız insanlara beyzbol sopaları sallayan, dişlerini gıcırdatan insanlarız biz…
Bilgisizliğimiz, ukalalığımız, çok bilmişliğimiz tavan yapmışken, birbirimizin ağzındaki lokmayı çalmakla kalmayıp, mutlu görünen insanların mutluluğunun peşine düşeriz…
Kimse kendi üretip kendi düşünmez. Hepimiz kolayı, kolay olanı, başkasının düşündüğünü yaptığını ürettiğini çalmayı, taklit etmeyi severiz. Biri köfteci dükkanı açar, tutarsa, dibine başka köfteci gelir pastaya ortak olmak için. Biri bir şey düşünür, tasarlar, öteki baş harfini değiştirir, köşe başında yer kapar… Hayatı sadece yemek içmek, gezmek, selfie pozları vermek olarak görürüz. Millet uzaya gitmekle kalmamış, Mars’ta gökdelenler kuracakmış bize ne! Biz birbirimizden çalalım yeter, idare eder gideriz…
Her gün o kadar çok delilikler icat ederiz ki; şimdi bir de yabancı kültürlerden çaldığımız, sanal estetik taklitler çıktı başımıza. Dudaklar şişti davul gibi, kaşlar Osman Amca’mın kaşları gibi, hepimiz sarışın, hepimiz 17 yaşında. Uzun zaman görmediğim eski dostlarımı bile tanıyamıyorum ilk karşılaştığımda…
Erkekleri anlatmıyorum bile. Onlar benim işim değil…
Kitap okumayı sevmeyiz; zaten de gerek yok internette hepsi var. Yalan yanlış sahte olması önemli değil, bilgi ucuz ve kolay erişilir durumda zaten. Filanca ünlünün karısı, falanca iş adamanın kızı blog blog yazı yazar, on binlerce takipçisi olur, ne yerse yeriz, ne giyse giyeriz. Hatta çılgınlıkta ve delilikte o kadar ileri gideriz ki; bir gün, alanında ünlü bir profesör olan arkadaşıma, bir hasta gidip, “doktor hanım benim aort damarımda daralma var sanırım bir bakıverseniz” demiş, arkadaşım şaşırıp sormuş: ” Nasıl anladınız?” “İnternetten araştırdım“ demiş hanım. “İyi o zaman ameliyatınızı da internet yapsın” demiş sevgili üstad da…
Bazen de benim eczaneme reçete ile geldiklerinde soruyorlar, hatta çok sık oluyor bu. Ellerindeki reçeteyi gösteriyorlar eğer para ile alacaklarsa, devletin karşılamadığı bir ilaç ise: ” Bunu mu alayım, yoksa arkadaşım önerdi şunu mu alayım?”. Keyfim yerinde ise: ” Boşver sen doktorun yazdığını o nereden bilecek, arkadaşın daha iyi bilir onu al” diyorum ve şaşırıp bakakalıyorlar. Sonra şaka yaptığımı anlıyorlar tabi ki…
Biz deliliklerimizi şekilden şekile sokarken göremesek de, aslında tüm hayatımız ve geleceğimiz tehdit altında. Doğal ölümler bile değerli artık. İnsan türünün yarattığı sefil ölümler, cinayetler dışında, her an hepimiz tehlikelerle iç içe yaşıyoruz. Ispanak bile on yıl öncesi gibi değil, hiç bir besin değeri kalmadı. Tavuklar tavuk değil bizim değiştirdiğimiz yaratıklar oldu, DNA’ları, kanat sayıları değişti. Sularla zehirleniyoruz. Pet şişelerden hiç söz etmiyorum bile. En temel besinimiz ekmek kayıplara karıştı, zehir yiyoruz.
Afetler her taraftan saldırırken, kirli ve iğrenç bir rekabet ortamında, hayatı daha zahmetli ve elem dolu olmaya zorluyor, çocuklarımızın ve gençlerimizin hayatını ve geleceğini tehlikeye atıyoruz. Alçaklıkların prim yaptığı, pusuların, ihanetlerin, entrikaların, hilenin revaçta olduğu, birbirimizin başına sardığımız belalarla bulandığımız bir dönemi yaşıyoruz…
İnsan olmaktan utanç duyuyorum bazen. Hayvanlara yapmadığımız zulüm kalmadı, onlardan hiç söz etmiyorum şu anda hatta.
Nedir bizi bu bizi sefalet çukuruna çeken? Neden bu sahteliklerimiz? Nedir bu hırsımız? Ne çok ciddiye alıyoruz bu hayatı, hepimiz topyekün delirmişken…
Eski milli eğitim bakanımız Hasan Celal Güzel bir gün Bakırköy Akıl hastanesinin bahçesindeki bir deliye sormuş: ” Siz içeride kaç kişisiniz?” deli bakana cevap vermiş: ” Bizi boşver! Siz dışarıda kaç kişisiniz?”
Unutmadan… Hepinize huzur, barış, mutluluk, sağlık ve sevgi dolu nice bayramlar diliyorum…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU