Hayalet gibi süzülüp, ansızın hayalet gibi aynı anda uçup gidiveren silik yılların ardından bakıp durmuşken ve bir dakika öncesi bile anılara karışmış ve anımsamakta zorlanırken; biz daha şimdiden içinden çıkmakta olduğumuz yılın sersemliği ile yeni yıla çarpa çarpa girmeye çalışıyoruz… Ne tuhaf!
Daha gelmemişken, geçmişin hayalet zamanlarına tahammülsüzlüğümüzün esintileriyle masum bir bebek gibi doğmamış bir yeni yılı kirletmeye çalışıyoruz… Lütfen…
Neydi bizi bu kadar korkutan? Bir yerlerde kaybettiğimiz umutlarımız, bir zamanlarda düşürdüğümüz insanlığımız, ellerimizin arasından kayıp giden toplumsal huzurumuz? Belki de hiç sahip olmadığımız?
Umutlar umutları, korkular korkuları çeker. Neyi düşündükse o oldu. Nasıl diledikse öyle oldu!
İçerideki ve dışarıdaki karanlık güçler ve negatif güçler bu ülkeyle yüzyıllarca uğraştılar ve uğraşmaya da devam edecekler. Birçok kez yazdığım gibi bunun onlarca sebebi var. Anadolu, ilahi olarak da çok özel bir anlama sahip olduğu gibi, Mu ve Atlantis’ten gelen medeniyetlerin psişik ve metafizik açıdan değerli ve anlamlı kılması dışında; coğrafi, tarihsel, ekonomik, dinsel, kültürel, stratejik açıdan da yok edilmesi, en azından parçalanıp kontrol edilmesi gereken bir toprak parçası. Ve yok edilmesi gereken bir ülke Türkiye ve üzerinde yaşayan insan topluluğu. Birçok nedenden dolayı bu toprakların ve üzerinde yaşayan insanların bitirilmesi gerekiyor. Bunu her yol ve şekille denediler, denemeye devam edecekler. Sağ-sol, Türk-Kürt, Fenerbahçe- Galatasaray, o parti bu parti, sünni- alevi… Bu bitmez… Birini yemesek birini yeriz…
2019’a girmeden, soğuk savaşın başka bir çeşidine sürükleniyoruz. Korku imparatorluğu her an iş başında. Hepimiz kendimize gelelim artık. Ezberleri bozmanın zamanı geldi, bir şeylerin başka türlü olabileceğini öğrenmenin zamanı. Değişim zamanı geldi!
Birbirimizin kuyusunu kazmaktan vazgeçelim. Bir dilim ekmek varsa bölüşelim. Rekabet, haksızlık, yolsuzluk, ahlaksızlık bitmeli. Kıtlık olsaydı bir ağaç olurdu, orman olmazdı. Susuzluk dendi, bakın yağmurlar yağıyor artık. Bizler gibi tüm dünya insanlarını korkuyla sindirmeye çalışan güçler var aslında, sadece bu ülkenin insanlarını değil; evet bize uygulanan şiddet daha fazla tabiki…
Hatta size biraz daha ileri gidip bir şey daha söyleyeyim. Ortadoğu’ya yapılan bunca eziyet ve zulmün nedeni sadece “Büyük Orta Doğu Projesi” değil de Türkiye’yi abluka altına almak ve zayıflatmak desem ne derdiniz? Bunca masum insan bu yüzden öldüler Orta Doğu’da desem?
Bunu bir düşünün…
İngiltere’de ve tüm Büyük Britanya’da devlet okulları ve özel okullarda çocuklar derslere önce meditasyon sonra dua ederek ve olumlamalar yaparak başlıyorlar. “Ben, ailem ve ülkem güvendeyiz! Şükürler olsun!” diyerek güne ve derslere başlıyorlar.
Birçok Avrupa ülkesi de benzeri olumlama ve dileklerle başlıyorlar… Avrupa’da, Amerika’da evsizler bile mutlular ve güven içinde hissediyorlar kendilerini.
Biliyorum birçok şey yolunda değil. Biliyorum yaşam o kadar da basit ve kolay değil bu ülkede. Acıların kanla yuğurulduğu topraklar bu topraklar. Savaşın ve ihtilallerin harmanlandığı topraklar…
Yine de, her şeyin bir sonu ve başlangıcı vardır. Hiç bir şey sonsuz değildir. Bir yerden başlamalıyız ki; Allah’ın insanlara en büyük iki armağanı; unutmak ve umut etmektir…
Geçmişi tamamen unutmasak da, affetmeliyiz. Affetmek bu toprakları, dolayısıyla bizi özgürleştirecektir. Umut etmekten vazgeçmeden, güzelliği ve iyiliği çekmeliyiz bu ülkeye ve bu ülkenin güzel insanlarına…
Çerçevelerde kalan siyah beyaz fotoğrafların mutluluğunu, yaşayamadığımız, hiç yaşamayacağımıza inandığımız mutlulukları çekmeliyiz kendimizden başlayarak bu ülkenin güzel insanlarına…
Her köşesine hüznün yerleştiği bu ülkede, neşenin ayak seslerini duymaya başlamalıyız hep birlikte ve mutluluğun derinden gelen uğultularını; huzurun usul usul yaklaşan güvercin ayaklı seslerini… Kardeşliğin balımsı kıvamını, başka başka kültürlerin amber kokusunu, farklı dinlerin tütsülü lezzetini…
Ama aynı toprakların aşkı ile yanan yüreklerin birliğini ve Mevlanasını, Yunus’unu kucaklayan aynı sevdanın tekliğini…
Biz… Bu toprakların dört bir köşesinin güzel çiçekleri… Biz ne güzeliz? Her birimiz nasıl da pırıl pırıl parlıyoruz yeryüzünün yıldızları gibi… Birimiz olmasa az olurduk; eksik olurduk bu da böyle biline…
“Savaşa hayır!” yerine “barışa evet!”
“Yoksulluğa hayır!” yerine ” bolluğa evet!”
“Hastalığa hayır!” yerine ” Şifaya evet!”,
“Krize hayır!” yerine ” huzura evet!”,
demedikçe…
Olumsuzu unutup, olumluyu düşünmedikçe… Bizi uyutmaya ve topluca, külliyen hipnotize etmeye devam edecekler…
Farkındalığın ve uyanışın ivmesinin arttığı ve hızının hız kazandığı bir yıl olsun 2019…
80 milyonluk muhteşem bir orkestradan yükselen sevginin nağmeleri olsun 2019…
Düşlerimiz kadar güzel, hayallerimiz kadar görkemli, mucizeler kadar büyülü bir yıl olsun 2019…
Mukaddes Pekin Başdil
Araştırmacı-Yazar
Tükendi
Dikkat: Tükenmek üzere!
Availability date:
uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU