Yine Gökova Körfezi’ndeyim… Dünyanın en güzel yerinde, Akyaka’da… En bir sevdiğim yer. Sazlıkların arasından süzülen, gün batımının oynak ışıklarında dans eden kelebeklerin silüetini izliyorum, kazların çığlık çığlığa tutturdukları senfonilere karışan garsonların telaşlı seslerini duyuyorum hayal meyal dalgın. Diğer tarafta, Hoparlördeki Sezen Aksu şarkısı: Kalbim Ege’de kaldı…

Bir taraftan sonbaharın tatlı esintisi ortamı romantikleştirirken, diğer taraftan ara sıra denizden süratle gelip, etraftaki yüksek dağlara çarpıp geri dönen, kafası bozulup, döne döne nereye çarpacağını şaşırıveren, namı diğer “Deli Memed” ile sıkı sıkı sarılıyorum omzumdaki şala.

Yüksek yaylalardan inip, Ege denizi’ne kavuşmanın telaşıyla koşan Azmak’ın pırıltısında dalıp giden gözlerim, bir yılan balığının yavru ördekle oynaşına takılıp kalıyor.

Çoruh da, Karadeniz’e aynı coşkuyla akıyordur şimdi, bahçedeki saksağanlar aynı öfke ile kedilere çemkiriyordur. Yüksek dağların yusufçuğu aynı hüzünle arıyordur kız kardeşini… Alpler aynı ihtişamıyla göklere meydan okuyordur, Atlantik yine görkemli, yine devasa dalgalarla kükrüyordur aynı an da. Doğa aynı döngüde, varoluşun, yaşam tekerleğinin döngüsü de aynı ritimde. Bitmek tükenmeksizin, sonsuzdan gelip sonsuza akıyor. Değişen bir şey yok… Ben olsam da, olmasam da gezegen hep aynı resonansla titreyecek…

İnsan henüz geç olmadan varmalı sevginin tadına, aşkın dansıyla sarhoş olmalı döne döne. Dostla içilen bir fincan kahvede yitip gitmeli. Karanlığı yırtan gün doğumunda seyretmeli yaşadığı şehri en bir yükseklerden, kartalların uçtuğu yerlerden kartalların gözüyle…

Hiç gitmediği ormanlarda kaybolmalı insan Hansel ile Gratel gibi, üstelik elbisenin boncuklarını işaret bırakmaksızın geçtiği yerlere ki ormandaki patikanın ucu nereye çıkarsa çıksın. Cadının kuyusuna atılmak da var sonunda, mutlu son da. Risk almak, cesurların işidir, zaten evren de cesurları sever. Üstelik kazanmak da var bu hayatta, kaybetmek de, ama öylece durup izleyerek hiç bir kapıyı açamazsınız. Kapı açık değilse eğer, kapıyı çalmak gerekmez mi? Alice’in harikalar Dünyası’nın gerçekliğinin çok uzaklarında, harikalar diyarının keyfini çıkarmadık ise; Anahtar deliğinden geçip, tavşan deliğinden çıkmadık ise; rüzgara açık kırlarda çıplak ayak yürüyüp, kıvrılmış ağaç gövdelerinden, dalların en tepesine tırmanıp, maymunlarla kovalamaca oynayıp, Tarzan gibi çığlıklar atıp, sallanan salkımlarla tarçın ormanlarında goril kovalamadık ise; henüz yaşamış sayılmayız bence.

Çabalayıp duruyoruz çıkmaz sokaklarında zamanın ve mekanın. Ne zaman var gerçekte, ne mekan, hepsi bu realitenin bir imajinasyonu aslında. Ya Alice’in Harikalar dünyası gerçek ise? Ya burası bir rüya ve tavşan deliği ise?

En uzun ve karmaşık labirentlerinde kayboluverdik hayatın oysaki üstelik Ariadne’nin ipliği olmadan, nasıl çıkarız şimdi buradan? Üstelik daha labirente girerken, doğduğumuz an bıraktırmışlar el fenerini bir kenara, kapıların anahtarlarını öteki tarafa, ne ışık var ne de bir kapı, bir yol…

Yolumuzu bulamıyoruz. Dönüp dolaşıp aynı yere geri gelip, az gidip, uz gidip, dere tepe düz gidip, bir arpa boyu yol alamıyoruz.

Sıradan bir kişisel yaşam savaşının içinde, donup kaldık. Kendi derinlerimizdeki buz çağının ortamında, tropikal ormanların yağmurlarında erimeyi umuyoruz. Yaratıcı bize ne güzellikler sunmuş oysaki bakabilen her ehli insaf insan, ahsen-i takvim mertebesine varabilecek iken; bu beden ve ruhu bizim kirlettiğimizi, insanlık şifremizi bozduğumuzu çok net görebilir. Farkındalık için illa ki ölmeden önce ölmek gerekmez; yıkıcı bir yapıdan, yapıcı ve kucaklayıcı, yaradılışta bize zaten üflenen sevgi ile birbirimize bağlanıp, birliğin tarçınlı bin bir çeşit baharatlı tadını yudumlamalıyız…

Sanırım kapılar çok, anahtarlar az… Pencereler çok bakanlar az… Biz birbirimize kapı değil, anahtar olduğumuzda sevgiye ve sonsuzluğa açılan yola çıkabileceğiz…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU