Her şey zıddıyla vardır ve zıtların birliği ilkesine göre, ihanet ve kıymet bilmezlik insanın doğasında vardır. Hani bizde bir söz vardır: “Düşmanın yok mu? O halde hiç iyilik yapmadın!” Hatta biraz daha kötüsü de var bence: “Düşmanın yok sanma, kardeşin de mi yok?”

İnsanın varoluşunda vardır zıtlıklar. Sevgiyle nefret gibi, öfkeyle dinginlik gibi, sadakat ile ihanet gibi, kıymet bilirlik ile bilmezlik gibi.

Çinli bilge Laotse doğduğu memleketi terk etti, çünkü iyilikler bitmiş, kötülükler kol geziyordu bütün ülkede. O insanları güzelliğe davet ederken, insanlar onun açık düşmanı haline gelmişti. Bertolt Brecht bir baladında Laotse’nin efsanevi göçünü “Çünkü kötülük tekrar güçlenmişti” diye betimliyor. Laotsu döneminde yaşadığı düşünülen Buda ölümcül saldırılara hedef olmuştu. Defalarca kötülük ve şiddete maruz kaldı. En sevdiği kuzeni kızgın fil Nalagiri’yi bilgenin üzerine sürmüştü. O sadece insanlığın kurtuluşunu istiyordu, tıpkı Hz. İsa gibi…

İsa en güvendiği 12 havarisinden, Yahuda’nın ihanetine uğrayarak, üstelikte Romalılardan aldığı para karşılığında, çarmıha gerilmişti. Son akşam yemeğinde “İçinizden biri bana ihanet edecek” diyordu ve kaderine razı oluyordu.

Kendilerini Firavunun zulmünden kurtaran, Mısır’dan “Vadedilmiş Kutsal Topraklar’a” götürmek için yollara düşen Hz. Musa defalarca Yahudilerin eziyet ve zulümleriyle karşılaştı. Bu uğurda karısını çocuklarını ailesini terk etmişti. 3 gün için Tur Dağı’na çıktığı sırada kendi akrabaları dahil Yahudi halkı Musa’nın arkasından entrikalar çevirmişti. Harun ve Meryem Yahudileri liderlerine karşı kışkırttı ve Musa taşlanarak ölmekten kıl payı kurtuldu. Tur Dağı’ndan inerken getirdiği 10 emri kırdı öfkeyle.

İnsanlığı tanıdıkça, anladıkça çevrilenleri, gördükçe yaptıkları haksızlıkları, farkına varınca iki yüzlüklerinin, şahit oldukça karakterlerinin zayıflıklarına bunun hiç değişmediğini, antik dönemden bugüne kadar böylece sürüp geldiğini ve hep böylece de sürüp gideceğini anlıyoruz. İnançlarımızı kaybediyor, ümitlerimizi tüketiyoruz ve yaşlanıyoruz gün be gün.

Oysaki öyle hallerde manen uzaklaşmayı başarmamız gerekiyor kendi ruhumuzu korumak için. Size reva görülenleri bunu hak etmeyenlere yansıtıp incitmemek için. Yoksa aynı tuzağa düşüp, hala itimat edilebilecek, hala sevilmeye layık, utanmayı unutmamış, vicdanını köreltmemiş kişileri kırmak, onları da sizin gibi yaralayıp “ümitsizliğe düşürmek” tehlikesi var.

Bazen de en büyük ihanetlerin ve en tumturaklı entrikaların sahte gülümsemelerin arkasına gizlendiğini hissediyorsunuz. İşte böyle hallerde, hayatı böylesine lekeleyenlere meydan okumak arzusu tutuyor sizi orada derinden derinden. Bunların hepsini kabul ediyorum ama yine de. Sevgi aslında herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabul etmektir. Sevgi aslında kendi yolunda yürümektir. İhanet ve kıymet bilmezlik dediğiniz ne varsa sorgulamak yersiz değildir belki de. Aksi halde vatan şairi bildiğimiz Namık Kemal’in arkadaşlarını padişaha jurnallediğini öğrendiğinizde fena şaşırırsınız…

Yine de bizi neler beklediğini hiç bir zaman bilemesek de, özel ya da toplumsal ihanetleri iyileştirmek, dönüştürmek ve ümitsizliğe kapılmamak ve kendimiz ve bütün için güzel ve huzurlu “aralar” açabilmek tek çare…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU