Dünyanın zor bir süreçten geçtiği bir dönemdeyiz ki bu süreçte dünyaya doğmuş özel ve şanslı varlıklar olduğumuzu düşünüyorum.

İnsan varlığı ve ruhu sonsuzluktan gelir sonsuzluğa gider. Fiziksel beden sadece içinde bulunduğumuz üçüncü boyutta kullandığımız bir elbise gibidir. Ondan soyunup, çıkarıp gittiğimizde biz bir yerden gitmemiş sadece sonsuzlukta dönüşmüş ve şekil değiştirmiş olacağız.

Üstelik bu güne kadar dünya deneyimini yaşayan ve artık dünyadan ayrılmış olan atalarımızın ruhları ile de bağlantıda olduğumuz spiritüeller tarafından çokça anlatıldı. Kişisel deneyim ve öğrenimlerimizle, tekamüllerimizle ruhsal atalarımızın da tekamülünü ve hatta gezegensel ve evrensel tekamülü de birlikte gerçekleştiriyoruz.

Evrensel yasalar ve evrensel bilgelik yoluyla, ortak bir bilinç ve homojen bir devinimle her şey ve herkes bir bütündür ve bilinç gobleniyle birbirine bağlıdır.

Einstein tarafından desteklenen, kuantum fiziğinin de kurucularından olan ünlü fizikçi David Bohm, bir elektronun hem bir dalgacık hem de bir parçacık olduğunu ilk gören bilim adamı olarak, Schrodinger denklemi ve teoremi ile evrenin birbirine bağlı homojen bir devinim içinde olduğunu ispatlamıştı. Ve evren akıcı bir devinimde tek ve bütün bir varlık olarak titreşiyordu.

Ünlü biyolog Rubert Shelrake’e de morfogenetik alanlarla ilgili müthiş bir teoriyle ortaya çıkmıştı. Ona göre morfogenetik bir alan, her birimizi kuşatıyor ve her şeyi birbirine bağlıyordu. Bu şu demekti: Hissedilen her duygu, düşünülen her düşünce ve fikir, söylenen her söz bu morfogenetik alanda yayılıyordu ve böylece her şey birbirine bağlanıyordu. Diğer her varlık bunu bir tür ozmos geçişi ile öğrenebiliyor, hissedebiliyordu.

Carl Jung’da “ortak bilinç” teorisiyle her şeyin birbirine bağlı olduğunu savunuyordu.

William Blake, William Butler Yeats, John Paul Sartre ve Wilhelm Reich’ da benzer teorilerin altını çizdiler.

Yani buraya kadar anlattıklarımla, değil sadece gezegenin, tüm evrenin ve hatta hiper evren dediğimiz kozmosun birbirleriyle iletişimde olduğunun altını çizmiş oluyorum.

Bu da şu demek, bırakın kozmosu evreni, tüm gezegen birbirine morfogenetik olarak bağlıysa o zaman, bizimle kedinin fare ile oynadığı gibi oynayanlar, projelerinde çok da hızlı bir şekilde başarılı olabilirler…

İçinde bulunduğumuz sürece dönecek olursak; dünyanın geleceği ve insan nüfusunun azaltılması ile yapılan projeleri iyice anladık artık ki ben de instagram ve you tube kanalımdaki yayınlarda ve yazılarımda çok defa anlattım; aydınlık arttıkça bunu dengeleyecek olan karanlık daha da karanlıklaşıyor olacak. Bunlar gideceklerini bildikleri için daha da çirkinleşmeye başlayabilirler. Ancak uyanış büyüdükçe ve aydınlanan insan sayısı “ kritik kütle”ye ulaştığında her şey bir anda değişebilir. Hesapları ellerinde patlayabilir.

Rupert Sheldrake’ın “yüzüncü maymun fenomeni”ninde olduğu gibi bir “kritik kütle”ye ulaşıldığında dünyayı değiştirip dönüştürüyor olacağız.

Bu deneyde, Japonya’nın Koshima adasında bilim adamları kumsala patatesleri bırakırlar. Maymunlar kumlu patatesleri yerler ve hoşlanmazlar. Genç bir maymun patatesi derede yıkamayı akıl eder ve çok hoşlanır. Bunu annesine ve çevresindeki maymunlara öğretir. Bu sayı “kritik bir sayıya” yani “ kritik kütle”ye ulaştığında, 100 maymuna ulaştığında tüm adadaki maymunlar ve tüm komşu adalardaki maymunlar patatesleri yıkayarak yemeyi öğrenmişlerdir.

Eee? Bizi tutan nedir o zaman? Bunca şeyi bildikten sonra hala korkuyla mı titreşeceğiz?

Korku ve negatif paradigmadan çıkıp, bağışlamaya, koşulsuz sevgiye, tarafsızlığa, teslimiyete, desteğe, şefkate, merhamete, yardımlaşmaya, şükran duygusuna, niyete, savunmasızlığa ve evrensel bilgeliğe dönüştüğümüzde, daha yüksek bir bilinç titreşimi olacak. Böylece, siz bir bilinç değişimi yaşadığınızda, en yakınlarınızdan, çevrenizden, mahallenizden başlayan dönüşüm, hepimizi bir inayet haline itecek. Siz kendinizi dönüştürdükçe, bir kritik kütleden sonra başka herkesi ve tüm insanlığı, tüm gezegeni etkiliyor olacaksınız.

Şu süreçteki bilinç dönüşümü, gezegenin ve gelecek kuşakların tohum bilinçleridir. Her birimiz bu tohumu ektikçe, daha çok insan uyanışı yaşadıkça başkalarının uyanışına vesile olacaktır.

Her birimiz kendi anahtarımıza sahibiz. Herkes kendi kilidini, kendi içindeki evrensel bilgeliğin kapısını açtığında, bilginin verdiği şükran ve huzur duygusu kritik kütleyi aşmış olacak ve tüm gezegen şifalanacak.

Sizin yolunuz hangisi?
Yüksek bilinçten, evrensel bilgelik içinde birlik ve huzuru deneyimlemek mi?
Yoksa korkudan işlemek ve büyük tuzağa düşmek mi?
Bu tamamen sizin seçiminiz olacaktı…

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU