Bir yaz daha akıp geçiverdi hızlıca ve acımasızca. Ne olduğunu ve nasıl geçip gittiğini anlamadım bile tıpkı akıp giden yıllar gibi. Sanki bütün ümit pırıltıları da sönmüş gibi, o muhteşem yaz güneşinin altın ışıklarıyla birlikte. Sonbaharı çok severdim oysaki nedir bu kasvet bu defa?

Akyaka’dayım bir kez daha. Azmak’ın kenarında oturdum, karşı kıyıdaki sazlıklarda takıldı gözlerim.

Yüzümden istemsizce akıveren gözyaşlarını durdurmanın imkanı yok. Bu benimle ilgili bir durum değil, bu ben’den öte bir şeyle, ruhumla ilgili. Ruhun gözyaşları. Sanki kanıyormuş gibi. Ve sanki içime sızıyormuş gibi damla damla, üşüten sıcaklığını hissediyorum içimde.

Hiç bir yere tanıdık olmamanın ve ait olmamanın hissi. Buraya, bu gezegene ait olmamanın hissi bu. Müthiş bir yalnızlık hissi ve hatta delice bir acı, insanı kasıp kavuran ve yutuveren Katrina kasırgası kadar ölümcül, hiç bir yolun uzanmadığı kadar sessiz.

Azmak’ın elmas gibi pırıltısına vuran güneşin son kızıllığının duruluğu ve ruhumun deli coşkusunun tezatlığı beni kendimden geçiriyor sanki…

Zihnimin gürültüsü bu dingin enerjiyle kutsanıyor gibi adeta. Yosunların arasından süzülüveren bir yılan balığının, bir yere ait olmayan ama her yere ait olan neşesi ve kemirdiği bitkilerle oynaşı takılıyor gözüme. Derenin akışına karışan hayatın akışı ve bana gönderilen sessiz işaretler; ilahi armağanlar bunlar. Her yerde O büyük yaratıcının bıraktığı izler ve her zerrede. Nasıl da bir yere ait hissetmiyorum ki kendimi? Bu nasıl bir küstahlık? Her yerde ve şeyde O’ndan bir parça, koku ve renk varken…

Yılan balığı yosundan başka değil ki. Deredeki su ile gökteki yıldız birbirinden ayrı değil ki. Hiç yargı yok burada. Hiç bir ördek ötekini yargılamıyor. Beni de yargılamıyorlar. Bütün deliliğimle olduğum gibiyim.

Öyle yargısızlar ki; bir an da uyandım sanki. Yılan balığı bendim. Onunla yüzüyordum. Azmak da bendim. Onunla birlikte akıyordum. Batmakta olan güneşin kızıllığı da bendim. Okaliptüs ağacındaki uçuşan sineklerden biriydim hatta.

Tamamen kendimi açmaya başlamış olmalıyım ki şimdi, bin bir çeşit kuşların sesini duymaya başladım nihayet. Hatta geç yazın sıcağından yere düşmüş yaprakların toprak kokusunu. Her yer toprak kokusu, biraz da güneşin batışıyla yıkanmış ayın kokusu. Benim kokum. Benim de yoğrulduğum toprağın kokusu. Vay canına ne kadar da güzel kokuyormuşum meğer…

Hep orada duran ama benim hiç tanımadığım koku. Nasıl olur da insan bunca yıla rağmen hiç duymamış olabilir ki, kendi bedenindeki toprağın olgun ve zarif kokusunu…

Görmezden geldiğimiz bütünlük duygusu bu. Gördüğümüz her şeyin bizim bir parçamız olduğunun bilinçsizliği. Gezegendeki her varlığın, aslanın, atın, kuşun, nefes alan her otun, çöpün, böceğin, taşın, dağın, denizin bizimle senkronize olduğunun farkındasızlığı. Ahh! bir bilseydik aynı enerji olduğumuzu! Hep birlikte genişlerdik ve hep birlikte titrerdik binlerce atomik kaynaşmanın ahengiyle. Gittikçe daha da büyür ve gittikçe daha da demlenirdik hep birlikte… Her bir varlığı kucaklama farkındalığına sahip olsaydık, kendi varlığımızdan farklı olmadıklarını, çünkü aynı %99.99’luk boşlukta ve alanda titreştiğimizi çözebilseydik, hiç bir esirgeme ya da gereksinim olmadan, daha büyük bir şeyin parçası olduğumuz duygusunu algılayabilecektik.

O zaman hangi yalnızlıktan bahsediyor olacaktım ben? Neyin yalnızlığı? Nasıl bir yalnızlık olabilir ki? Nasıl bir ait olmama duygusu bu? Yalnızlık aslında farkındalıkla dolu ve her an var olma ve bir olma deneyimi olmalı. Ancak bu bir olma farkındalığı yoksa ait hissetmez insanoğlu yani. Eğer her şeyle olan bağlantısını bilseydi boş ve eksik hisseder miydi yine de?

Farkına varmanın verdiği yoğun neşe duygusu ve evrensel realitenin yanılsamasından kurtulmanın verdiği özgürlüğün sarhoşluğu ile evrensel sevgide kayboluvermenin hissi nasıl hoş bir şeydir bir bilseydiniz! Bedeniniz ve ruhunuzdaki her bir zerrede tattığınız neşe ve taşkınlık duygusu gibi bu mucizevi hediye için yaratıcıya, o en büyük olana, teşekkür eder ve şükranla titreşirdiniz…

Benim için, sizin için ve hepimiz için yeni bir dönem başladı. Başka bir döngü bu. Ya hep birlikte evrensel sevgide buluşacağız, ya da hep birlikte çağlayıp, hep birlikte akacağız… Başka bir yol yok! Nokta…..!!!

Mukaddes Pekin Başdil

Araştırmacı-Yazar

Kaynak: Denizli Haber

uyanış aydınlanma mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes pekin başdil mukaddes pekin mukaddes başdil mukaddes mukaddes mukaddes ruhsal rehber kolektif bilinç farkındalık hazartandoğan hakanyedican hakanyılmazçebi abdullahcanıtez bülentgardiyanoğlu ozanpartal sevildeniz cananbekdik cenksabuncuoğlu Bülent Gardiyanoğlu Çağrı Dörter Deniz Egece Zehirli Mikrofon Halil Ata Bıçakçı Erhan Kolbaşı Hasan Hüsnü Eren Prof. Dr. Gazi Özdemir Anette Inserberg Hakan Yedican Ferhat Atik Mustafa Kurnaz Kubilay Aktaş Hazar Tandoğan Alişan Kapaklıkaya Canten Kaya Şanal Günseli Haluk Özdil Binnur Duman Tuna Tüner Eray Hacıosmanoğlu Serpil Ciritci İlhan Berat Yılmam Teoman Karadağ Dr. Ramazan Kurtoğlu Abdullah Çiftçi Abdullah Canıtez Lemurya MU